YAZININ başlığını okuyunca eminim, bu devirde böyle de soru mu olur diye tepki göstereceksiniz.
Son haftalarda bazı okuyuculardan bu yönde sorular alana kadar ben de sigortanın caiz olup olmadığı tartışmasının çok eskilerde kaldığını düşünüyordum.
Çünkü biliyorum ki, bu ülkede hayat sigortasının ilk çıktığı yıllarda, sigorta şirketleri bazı kesimlerden, "Ne zaman öleceğime siz mi karar vereceksiniz, Allah’ın işine ne karışıyorsunuz" şeklinde çok ciddi tepkiler almışlardı. Aradan geçen zaman içinde ki, nereden bakarsanız bakın 20 yıla yakın bir süre geçti, artık bu yorum ve tartışmaların bitmiş olması gerekiyordu. Ama görünen o ki, bitmemiş. Sadece hayat sigortasının yerini şimdilerde bireysel emeklilik almış.
Bu konuda internette bir araştırma yaptım. Öyle sorular var ki, şaşırmamak elde değil. Özel emekliliğin dine uygun olup olmadığını sorandan tutun da, otomobile kasko sigortası yaptırmanın caiz olup olmadığını merak edenine kadar... Hatta sigorta şirketinde çalışmakla günah işleyip, işlemediğini soran bile var. Ve bunların sayıları öyle azımsanacak boyutlarda da değil.
ÇALIŞMAK BİLE GÜNAH
Hadi, bu soruları soranlara diyecek bir sözüm yok. İnsanlar merak edip, sorabilirler. Bundan daha da ilginci din uzmanlarının ya da kendini uzman zannedenlerin bu sorulara verdikleri cevaplar. Daha doğrusu fetvalar.
Şimdi bu fetvalardan birkaç örnek vereyim... Bireysel emeklilik tamamiyle faiz olarak karşımıza çıktığında özel emeklilik şirketlerinden uzak durulması gerekiyormuş.
Devam ediyoruz... Eğer faizsiz çalışan bir sigorta şirketi varsa ancak bu şirketlerde işe girilip, çalışılabilirmiş. Tüm bunlar arasında bir görüş var ki, işte bu en ilginci. İslami ölçülere uygun bir sigorta nizamı kurmak mümkünmüş. Bu hususta çalışma yapılmalı, dindarlar biraraya gelerek fon meydana getirmeliymiş.
FETVALARA GÖRE SİGORTA OLMAZ
Örnekleri daha fazla çoğaltmayacağım. Bu görüşlere, daha doğrusu fetvalara bakacak olursanız; bugün, bireysel emeklilikten kasko sigortasına, sağlık sigortasından işyeri sigortasına kadar hiçbir sigorta caiz değil, dolayısıyla da yaptırılmamalı.
Şimdi diyeceksiniz ki, sigortacının caiz olup olmadığı yönünde senin yorumun nedir. Açıkçası bu konuda bir yorumda bulunmak istemiyorum. Çünkü artık bu devirde bu konunun tartışılması bana pek de anlamlı gelmiyor. Ama yine de şunu söyleyeyim.
Sigortacılığın özünde havuz sistemi vardır. Sigorta yaptıranların ödedikleri primler havuzda toplanır. Nasıl ki, kişiler varlıklarını korumak için sigorta şirketine sigorta yaptırıyorsa, şirketler de kendilerini yurtdışına sigortalatırlar. Buna da reasürans denir. İşte sigortalıların yatırdıkları ve havuzda toplanan bu primlerle sigortacılar, dünyanın büyük reasürans şirketlerinden koruma satın alırlar. Herhangi bir hasar olduğundan da hasarı ödeyen reasürans sistemidir. Yoksa, toplanan primlerle hasar karşılanmaya çalışılsa, ortada bir tane sigorta şirketi bulamazsınız.
KÁR VEZARARA ORTAKSINIZ
En basit haliyle sigortacılık sistemi böyledir. Bu kadar komplike ve global bir sistemde faizin haram mı, helal mi olduğunun tartışılacak bir tarafı yoktur. Evet, sigorta şirketleri gerek sermayelerini gerekse de karlarını, kısacası parayı çalıştırırlar. Buradan elde ettikleri gelirle de sadece şirket giderlerini karşılama yoluna giderler.
Bu anlattıklarımızdan sonra gelin farklı bir senaryo ortaya koyalım. Daha doğrusu yukarıda yer verdiğimiz fetvalar paralelinde bir örnek verelim. Büyük bir tesisisiniz var ve bunu da sigortalattınız. Bir hasar meydana geldi. Sigorta şirketiniz size "Sizin primlerinizi kar payı esasına göre değerlendirdik, beklediğimiz sonucu alamadık, kusura bakmayın hasarınızı ödeyemeyeceğiz" derse tepkiniz ne olur.
Ya da yıllarca özel emeklilik şirketinize prim yatırmışsınız. Sıra emekliliğinizi haketmeye geldiğinde şirketiniz size, "Beklenen olmadı, yatırdıklarınızı bile veremeyiz" derse ne olacak.
Malumunuz kar payı esasında, kara da ortaksınız, zarara da.
DİYANET’E GÖRE SİGORTA CAİZ
Tüm bunlara rağmen, "Kardeşim ben kaderciyim, evimi de, işimi de, sağlığımı da, aracımı da Allah’a emanet ederim, sigorta falan yaptırmam" dersin, diyecek bir şey yok. Ama unutmamak lazım ki, bu ülke kadercilikten çok çekti. Her deprem sonrası, her sel felaketinde birileri bize yardım etsin diye bekledik. Kaderciysek o zaman öyle kalalım, kimseye el açmayalım, ’Allah’ın takdiridir’ deyip geçelim.
Son olarak yazımı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konuda yaptığı bir açıklamadan alıntı yaparak bitireyim. Bu hem okuyucularımın bana sordukları sorulara cevap olur, hem de sigortanın caiz olup olmadığını merak edenlere... "Sigorta, meydana gelen zararın yalnızca riske maruz kalanın üzerinde kalması yerine, sigortalıların ödedikleri primlerden ödenen tazminat yoluyla bütün sigortalılara dağıtılmasını ve böylece felaket ve kazaların zararının hafifletilmesini gaye edinmiş karşılıklı taahhüt ve yardımlaşmaya dayanan bir sistemdir. İslám’ın, sosyal ve iktisadî hayata dair bütün düzenlemelerinin hedefi, hak ve görevlerde, mutlak manada karşılıklı yardımlaşma ve kefálet esasına dayanan bir toplum meydana getirmektir. Buna göre sigorta İslám dinindeki bu yüce hedefe aykırı değildir."