Paylaş
Özellikle Elazığ'da çadır kentleri gezdim, halkla sohbet ettim, sigortacılarla ve ticari işletme sahipleriyle konuştum. İşin ekonomi ya da sigorta boyutundan hiç bahsetmeyeceğim. Durum ortada; gerek zorunlu deprem sigortası gerekse de diğer sigortalar neredeyse yok denecek kadar az. Hadi konutların bir kısmının bir nedenden dolayı deprem sigortası var, ama yıkılan binaların altındaki işletmeler deprem sigortası kapsamına da girmediğinden hiçbir sigortaları yok. Hal böyle olunca da devletten yardım bekleniyor. Bu konulara derinlemesine önümüzdeki yazılarımda değineceğim; asıl Elazığ izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.
YAŞAM NORMALE DÖNMÜŞ
Aslında şehrin genelinde deprem bölgesi ya da afet bölgesi havası yok. Bunu niye söyledim. Giderken öyle bir his içindesiniz ki, sanki sağda solda onlarca yıkılmış, ağır hasar almış sıra sıra binalar göreceksiniz. Belki de Gölcük depremini yaşayıp, gördüğüm için böyle bir hisse kapıldım. Elazığ, öyle değildi. Belli semtlerde hasarlanmış ya da yer yer yıkılmış binaları görüyorsunuz. Zaten, hasarlı binaların yıkımları başlamış ve bir hayli de yol alınmış. Öyle ki, bakıyorsunuz bir bina ağır hasar almış hemen yanındaki ise sapasağlam duruyor. İlgililerle konuştum, depremde ağır hasar alıp da yıkılan binaların en yenisinin 45 yıllık olduğunu söylediler. Bunlar da Elazığ’daki konut stoğunun yüzde 30-35’i kadar ve çoğu da hasar görmüş. İşte o zaman, ‘deprem öldürmez bina öldürür’ görüşünün ne kadar doğru olduğunu bir kere daha anlıyorsunuz.
Şehrin diğer binaları ise yeni yapılmış ve hiçbirinde sıva çatlağı bile yok. Zaten, Elazığlılar da zaman içinde bu yeni binalara taşınmış. Konutların en küçüğü ise 230 metrekare ve fiyatları da en düşük 500-600 bin liralardan başlıyor. Şehrin merkezinde, pazar yerlerinde; depremin etkilemediği semtlerde –ki, bunlar çoğunluk bölgeler- dolaştım. Kalabalık, canlı; halk sokaklarda dolaşıyor, alışveriş yapıyor. Elazığ’da yaşam, normale dönmeye başlamış.
EN BÜYÜK ÇADIRKENT
Dikkatimi çeken bir hususu daha paylaşayım. Elazığ’ın en büyük çadırkenti Kültür Park’a gittim. Burada yaklaşık 500’e yakın çadır kurulmuş. İlgililerle sohbet sırasında, “Çadırlarda yaşayanlar Elazığ’ın yerlisi değildir, buranın yerlisi çadırda kalmazlar” dediler. Peki, neden? Biraz araştırdım, yetkililere sordum; “Elazığ’da akrabalık ilişkileri çok kuvvetlidir, evi zarar görenler ya akrabalarının yanına taşındılar ya da başka illerdeki akrabalarına gittiler” dediler. O zaman da akıllara şu soru geliyor; çadırlarla yaşayanlar kim? Durum özetle şöyle: Son yıllarda Elazığ; Bingöl, Tunceli gibi başka illerden ciddi göç almış. Gelenlerin tamamına yakını da kendi bölgelerinde iş bulamayan ve Elazığ’a iş bulma ümidiyle gelenlermiş. Bu vatandaşlarımız da orta ve düşük gelir grubunda kişiler ve daha ucuz olduğundan eski evlerde oturuyorlarmış. İşte depremde o binalar yıkılmış ve çadırlarda yaşayanlar da bu aileler.
Tespitlerim sonucunda şunu net olarak söyleyebilirim. Marmara ve Van depremlerinden sonra acil müdahale, arama-kurtarma konularında çok başarılı bir noktaya gelmişiz, hatta dünyada birçok ülkeye örnek olur durumdayız. Aynısı deprem sonrası yaraları sarma konusu için de geçerli. Büyük depremlere hazırlık konusunda tek bir eksiğimiz var; o da, bina kalitemiz. Bu da işin en önemli tarafı zaten.
Paylaş