Her zaman görmek istediğim bir yerdi. Eşim, seneler önce gördüğü için beni götürmüyordu!
Bense, son 4 yıldır anne ve çocuk dünyasına yöneldiğimden beri, daha da gitmek ister olmuştum. Beni duyanlar olmuş. Bu 23 Nisan’ı oğlumla Mardin’de, müthiş resim yapan çocuklarla geçirdik.
Türkiye’nin ilk atık torbası Koroplast’ın yaratıcısı Korozo, Mardin ve ilçelerindeki ilköğretim okullarında okuyan öğrencilere yönelik çevre konulu bir resim yarışması düzenlemişti. Firma, "Geleceğin Fırçaları" adını taşıyan resim yarışmasıyla, hem öğrencilere resim yapmayı sevdirerek eğitici ve sanata teşvik edici bir etkinlik düzenlemek hem de yüzlerce çocuğa ve ailesine çevre koruma bilinci kazandırmak istiyordu. Tam 10 çocuk, değerlendirme sonucu ödül aldı. İlk üç resmi yapan çocukların okuluna bilgisayarlar hediye edildi. Birinci Kevser Kıdır, ikinci Duygu Aytır ve üçüncü Mirzo Çorak başta olmak üzere tüm çocukların gözlerindeki ışıltı görülmeye değerdi. Dereceye giren on çocuk, ödül töreninde Tuluyhan Uğurlu’nun ekibiyle minik bir davul gösterisi bile yaptı.
Çocuk yarışmalarına jüri olarak katılmaktan büyük haz aldığımı ve işlerin bir parçası olabildiğim için gurur duyduğumu her fırsatta söylüyorum. Yanlış anlamayın, bu tip bir jüriye katılmanız için size para da vermiyorlar! Alabileceğiniz en güzel şey, yardımlarınız için minik bir plaket. Ben de onları kütüphanemde en güzel yere yerleştiriyorum. Kim bilir, belki de çocukluğumda alamadığım ödüllerin yerine koyuyorum onları kendi çapımda!
Neyse, biz Mardin’e dönelim... Uçaktan indiğimiz andan itibaren, otele bile gitmeden başladık dolaşmaya. Deyrulzafaran Manastırı, Kasımiye Medresesi, Ulu Cami, Bakırcılar ve Tellallar Çarşısı, ara sokaklar ve Abbaralar (sokak içlerinde, üstünde ev olan tünel geçitler diyebilirim anlamanız için), postane binası... Ertesi gün Antik Dara şehri ve müthiş kalıntılar, Kırklar Kilisesi... Törenimiz olduğu için gezimiz kısa sürdü ve ben Midyat’ı göremeden döndüm ama gördüklerim bir süre beni idare eder.
Doğrusunu isterseniz bol bol da çocuklu aile vardı şehri gezenler arasında. Şehrin artık kıymeti biliniyor ve yerli yabancı turistlerin merakını çekiyor. Zaten çocukla gidilebilecek bir yer. Çünkü gezilecek yerler birbirine çok uzak değil. Çok tırmanma da yok. Size en yakın zamanda Mardin’e, çocuklarınızla bir ziyaret yapmanızı öneririm.
Bir başka yarışma
Hamur, çocukların bebekken oynamaya başladığı malzemelerden biri. İnanın, her anne ve çocuk, o hamurlarla kendini aşmıştır kaç kere. Bunun kısa sürede farkına varan Play-Doh, çocukların hayal güçlerini geliştirmek için Play-Doh Hamurdan Hayaller Yarışması düzenliyor. Bu senenin kazananları belli oldu, yine müthiş işlerin ortaya çıktığını söyleyebilirim.
3-6 Yaş Grubu’ndan, 4 yaşındaki Tılsım Tüzün birinci, Damla Ortaç ikinci (6), Arda Çalışkan üçüncü oldu. 7-9 Yaş Grubu’nda birinciliği Lal Çevik (8), ikinciliği İlker Kılıçarslan (9), üçüncülüğü de Beyza Baykan (7) aldı.
Ne olur seneye bu yarışmaların duyurusunu kaçırmayın (ki bunları ben de öğrendikçe sizlere bildiriyorum) ve çocuklarınızı teşvik edin. Son bir hatırlatma: Disney Kanalı açılıyor. Bunun için 29 Nisan’da Rahmi Koç Müzesi’nde saat 14.00-17.00 arasında parti olacak. Çocuklarınızı götürebilirsiniz. Çünkü pek çok etkinlik onları bekliyor.
Çocuklar kitap okumaya ne zaman başlasın
Çocuklarımıza daha bebekken kitap okumaya başlamamız gerektiğini konuşuyoruz. Anneler olarak birbirimize kitaplar öneriyoruz. Bazılarını beğeniyor, bazılarını beğenmiyoruz. Peki kitap seçimini nasıl yapmalıyız, çocuklarımıza kitap okumaya ve okutturmaya ne zaman başlamalıyız. Çocuk kitabı yazarlarından Nuran Turan’a sorduk.
Bir çocuğa ne zaman ve nasıl hikaye okumaya başlamalıyız?
- Anne karnındaki bebekle konuşmanın ne denli faydalı olduğu, uzun zamandır uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Bence de anne ve baba, anne karnındaki bebekleriyle konuşarak ona sevgilerini iletebilirler. Ona anlatacakları, kendi hayatlarına dokunan gerçek öyküler, bebeği hayata hazırlamaya yardımcı olur kanısındayım. Çocukların en çok öğrenebildikleri yaş 0-5 yaş arası olarak saptanmış. Gelişmiş ülkelerde, çocuklara bu yaşlarda çok yükleniliyor. Örneğin İngiltere’de okuma yazma yaşı dörde indirilmiş. Amerika’da da öyle. Avustralya’da da aynı uygulamaya tanık oldum. Çocuklar akşam yatağa kitapla giriyor.
Okuma alışkanlığı kazandırmak için aileler neler yapmalı?
- Çocukları kitapla tanıştırmakta asla geç kalınmamalı. Hazırlanan öylesine güzel kitaplar var ki! Bebeklerin ellerine aldığı kitapları yırtma eğiliminde olması bilinen bir gerçek. Bu yüzden bebeklere yırtılmayan bez kitaplar üretiliyor. Banyoda da kullanılabilecek, yırtılmayan ve sudan etkilenmeyen kitapların üretilmesi, çocuklar ne kadar erken okuma alışkanlığı kazanırsa, o kadar iyidir savını da destekler nitelikte. Ayrıca Uzakdoğu’da üretilen sesli kitaplar, çocukların ellerinden düşüremedikleri arasında bulunuyor. Dokunma duygusunu geliştiren, çeşitli hayvanların kürklerinin, derilerinin aynısı gibi yapılmış resimli kitaplar da çok hoş. Bir tavşanı, bir kediyi, bir geyiği okşayarak duyumsayabilmek, çocukların çok hoşuna gidiyor. Ayrıca kokulu kitaplar var. Resimli kitaplarda çilek, elma, şeftali görüp de onun bir de kokusunu koklamak ne hoş değil mi? Böylece çocuk, küçük yaşta bütün duyu organlarıyla kitabı algılıyor, seviyor ve onu hayatının bir parçası olarak görmeyi öğreniyor.
Bazen biz anneler, bir kitabı okurken spontan olarak belli değişiklikler yapıyoruz. Bazen kelimeleri beğenmiyoruz ya da özetliyoruz. Bunun bir sakıncası var mıdır?
- Bu durumun bir sakıncası yok. Her anne ve baba çocuğunu daha iyi tanır. Çocukların konuyu anlamasına yardımcı olabilmek için bu tür değişiklikler yapabilir. Bu durumun sadece gelecekte çocuk tarafında "beni kandırdın" psikolojisi yaratma ihtimali bulunuyor.
Klasikler dışında kalan, konusunu bilemediğimiz yeni bir masalı seçerken nelere dikkat etmeliyiz?
- Bu konuda öğretmen ve velileri çok ciddi bir görev bekliyor. Okul ile ailenin işbirliği yapması gerekiyor. Bütün kitapları bir kişi okuyamaz. Bunu okul kitaplığına yapılacak seçkilerde ciddi bir çalışma yaparak çözümlemek mümkün sanırım.
Herkes çocuk kitabı yazabilir
Herkes çocuk kitabı yazabilir. Yazdıkları da yayımlanabilir. Ülkemizde daha eleştirmenlik müessesesi tam gelişmedi. Aslında en iyi eleştirmen okurdur bence. Doğal olarak da zaman.
Çocukların zamanları çok değerli. Canları da çabuk sıkılıveriyor. Öte yandan sevdiği şeylerden de asla vazgeçmiyor. Ayrıca bilmediklerini öğrenmeyi seviyorlar. İlgi alanları geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ben çocuklara okulda öğrenecekleri bilgileri verme konumunda görmüyorum kendimi. Zaten öğretmen kökenli olmadığımdan, öyle bir kimliğe bürünmem de olanaksız. Çocukları eğlendiren, hayata hazırlayan, satır aralarında genel kültür, özellikle de kendi kültürümüzü tanıtan öyküler yazıyorum. Öylesine büyük ve köklü bir kültür hazinemiz var ki. Öykülerimde Mevlana, Yunus Emre, Nasreddin Hoca gibi şahsiyetlerin yanı sıra Kapadokya, Dolmabahçe Sarayı, Pera Palas, Rumeli Hisarı, Kız Kulesi, Kapalıçarşı gibi mekanları da kullanıyorum. Atatürk’ün olağanüstü kişiliğini çocuklara tanıtmak üzere yazdığım kitaplarımın, çocukların ellerinden düşmemesi beni çok sevindiriyor. Atatürk kitapları yazmaya başladığımda bir öğretmen arkadaşım; "Atatürk’e kargaları mı kovalatıyorsun?" demişti. Atatürk’ün Türk çocuklarına söylemek istediklerini, kendi yaşadığı mekanlarda, günümüzün çocuğu Serdar’la dolaşarak anlatmak hoş bir serüven oldu benim için. Ben Burhan Felek’in öğrencisiyim. "Bugünün insanının fazla vakti yok, mümkün olduğu kadar kısa yazın" demişti, Burhan Felek hocam. Kısa ve özlü yazmaya çalışıyorum. Kelime seçimine gelince; ben kuşaklar arasında kopmalar yapabilecek sözcükler yerine güncel hayattaki konuşma dilini tercih ediyorum. Türkçemizin zenginliğinden de faydalanmıyor değilim.