Okullar açıldı. İlk veli toplantımız yapıldı. Durum hiç iç açıcı değil.
Öğretmenimiz hem disiplin hem de akademik olarak sınıfın bir düşüşle başladığını özetledi. Geçen seneden ne hatırlıyoruz sınavında dökülmüşler. Ayrıca okul kuralları, edep adap yerlerde? Ödevler yapılmıyor, yapılsa da şişirme... Geçen gün Sinan’a ödev var mı diye sorduğumda, gözlerimin içine baka baka olmadığını söyledi. Ertesi gün çantasına yedek tişört koyarken acı gerçekle yüz yüze geldim. Kocaman bir ödev sayfası? Özellikle erkek çocuk annelerinden ödev ve yazı yazma konusunda sıkıntıları dinliyorum. Hepsi aynı, her çocuk aynı. İnanılır gibi değil. Ve her anne de aynı lafı ediyor onlara? Sanki bize yıllar önce söylenen cümlelere mi benziyor bu cümleler? “Bak, akıllı bir çocuksun. Biraz dikkat etsen, on dakikada biter bu ödev!”, “Oğlum bu hangi harf!”, “Önce ödevini bitir, sonra ne istersen yap!, “Ödevini bitirmeden yemek yok!” “Bu ne şişirme yazı. Otur baştan yapacaksın hepsini!” Acaba okul, insanın doğasına aykırı mı diye düşünmeye başladım, öğretmenimizi dinlerken. Bu rutin, bu sıkıntı? Başka bir yol mu bulmalıydık acaba insanoğlu olarak? Bu sene dördüncü sınıfız. Yani artık aldığımız her not, okula gitmediğimiz her gün, kaçırdığımız her sınav, dinlediğimiz her ders önemli. Not ortalamasını etkileyecek. Zaten dersler de arttı. Derslerin içeriğindeki bilgiler de? Dolayısı ile işi biraz sıkı tutmak gerekiyor. Her gün ödevlerini yapmanın dışında okuma anlama ve anlatma, yani kendi kendine ders çalışma sistemi de devreye giriyor. Hatta bazı günler ödev olmasa da çocuklara tekrar yapma alışkanlığını kazandırmamız lazım. Eşyalarına sahip çıkması, ilk hafta okul ceketini artık kaybetmemesi, kantin için verilen parayı doğru kullanabilmesi lazım. Bütün bunları dinlerken düşündüm. Endişeler kapladı içimi: Acaba biz yanlış mı başladık, diye. Eskisi gibi biraz katı mı olmak lazımdı işin başından? Yumuşacık ana okulu döneminden sonra, modern aileler ve okullar olarak, yumuşak geçiş yaparak üç sene boyunca çocuklara tatlı tatlı yaklaştık. Aman çocuklar daha küçük dedik. Kasılmasınlar, gerilmesinler? Ama şimdi ne yapacağız biz? Nasıl bu çocukları adam edeceğiz? Yok SBS sorumluluğu, öğrenme ihtiyacı, yok merakın güzelliği... Yoksa fazla mı kastım birden? Birkaç haftaya kadar havaya girerler mi? En iyisi Sinan’la konuşmak diyerek, toplantıdan koşa koşa eve geldim. Bak oğlum, dedim. Durum bu bu bu... Bu seneden itibaren işin zor. Ya bunun farkına varır da işi baştan düzenli tutarsın, ki o zaman okul hayatın seni yormadan geçer, ya da ite kaka, kavga kıyamet her sene sıkıntı içinde okursun, dedim. Yapacağı şeyleri anlattım. Her gün biraz ödeve biraz da tekrara zaman ayırdıktan sonra her şeyi yapabileceğini söyledim. Okuldan başka alternatifi olmadığını, bu yüzden tadını çıkarması gerektiğini de anlattım. İyi yapmış mıyım? Arada yine düşündüm: Okulun alternatifi var mı acaba?