Yazar ve Günışı Kitaplığı’nın kurucusu Mine Soysal’ın kitabı, çocukların kitap üzerindeki fikirleri ile ilgili. Müthiş detaylar var ama!
Mine Hanım’la bu kitap vasıtasıyla tanıştık. Senelerce arkeoloji ile uğraştıktan sonra yayıncılığa başlamış ve daha çok çocuklara yönelik olmuş çalışmaları. Kitap yayınlamanın yanı sıra, bir sürü okula gidip öğrencilerle birlikte olmuş. Sohbetimiz sırasında çok iç açıcı şeyler öğrenmedim maalesef.
Birincisi, çocukların h l büyük bir kısmının kitap okumadığı bir gerçek. Hani biz "okumayan toplum olduğumuzun farkında olduğumuz için, çocuğumuzu okumaya yöneltiyoruz" sanıyorduk, ama değilmiş. Daha da acısı, kitap okuyan üçte birlik kısmın da büyük çoğunluğu, annesi babası ya da öğretmeni, dayısı istediği için okuyormuş.
Anlayacağınız, yine okumayan bir nesil yetişiyor...
Peki bu sadece çocukların suçu mu? Hadi, eskiden kitabın önemini bilmiyorduk, uyarılmadık. Ama şimdi okulda olsun, evde olsun, o kadar uğraşıyorlar çocuklarla: Okuyun da okuyun!!!
"Eyvah Kitap!" bu durumun sonucunda ortaya çıkmış. Çocukların, kaleme aldığı küçük yazılardan oluşuyor. Her biri, neden kitap okuduğuna ya da okumadığına dair sebepleri, bazen bunun sonuçlarını, arkadaşları üzerindeki etkisini yazmış.
Birincisi, sıkılıyorlar. Bir kitabı, özellikle de sevmedikleri bir kitabı zorla okumak istemiyorlar. Ne de olsa her insanın kendi zevki vardır ve buna göre seçim hakkına sahip olması gerekir. Çocuklar da sevmedikleri kitabın zorla okunmasını istedikleri zaman bütün kitaplara karşı tavır alabiliyorlar. Oysa seçme hakları olsa, sevmedikleri ama kendileri için önemli olabilecek bir kitabı daha sonra deneyebileceklerini ve hatta o zaman sevebileceklerini bilseler belki daha kolay olacak...
Size kitaptan birkaç bölüm yazayım ama lütfen bu kitabı okuyun, çünkü bizim çocuklar da bu laflardan edecektir mutlaka...
İşin komik yanı severdim kitap okumayı. Hatta üçüncü, dördüncü sınıfta çok okurmuşum. Sonra sıkıldım. Öyle olmasını ben istemedim, belki kitaplar beni böyle yapmıştır.
Bence kitaplardaki şu çocuklara mesaj verme işini fazla abartıyorlar.
Öğleden sonraki ilk dersten önce bütün okul donacak ve 15 dakika kitap okuyacakmışız... Okumaya karşı değilim ama böyle zorlama sessizliklerle okumanın ne yararı var?
"Babası da ben de sürekli kitap okuyan insanlarız. Bu çocuk bizim aramızda büyüdü de, nasıl böyle oldu?" Annemin son günlerde sıkça tekrarladığı bu söylevden bunaldım... Benim neyi okuyup, neyi okuyamayacağımı da onlar söylerler. Hele annem! Her konuda olduğu gibi bu konuda da benden birkaç adım öndedir o.
Bazen okuduğum kitaptan bir şey anlamayınca fena halde canım sıkılıyordu. Onu bırakıp yerine hoşlanacağım başka bir kitap okumak istiyordum. Evde annem, okulda öğretmenim, "Aman sakın, kitap yarım bırakılmaz!" derlerdi.
KİTAP OKUMAK KIZ İŞİYMİŞ!
Benim takıldığım çocuklar kitap okumaz. "Kız işi bu" diyorlar. Aslında haksız da değiller. Hep kızlar kitap okuyor, oğlanlar okumuyor. Daha doğrusu, okuyanlar da açıkça söylemiyorlar.
Annem sürekli böyle söylüyor bana: Konsantre olamıyormuşum. O yüzden kitap okuyamıyormuşum... Ama haksızlık ediyor bana. Ben çok meraklıyımdır. Kitapları da merak ederim. Her tarafına bakarım kitabın.
Ben bilgili olmak, bir şeyleri öğrenmek için kitap okumuyorum. Heyecan dolu güzel bir kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Ben sadece bunu seviyorum.
Heyecan ve gizem dolu kitapları severim ben. Öteki türlü kitapları hiç sevmem. Sıkılırım.
Zaten benim dergim var, o bana yeter. Teknoloji dergisi: her şey var içinde. Cep telefonu kadar küçülecek ev bilgisayarları, lazerle iş yapan el aletleri, daha neler neler... RÜŞVETLE KİTAP OKUYAN BİLE VAR
Eniştemle anlaşma yaptık. Bana okuduğum kitap başına 20 lira verecek.
Keşke sevmediğim kitapları okumak zorunda olmasaydım. Hepsi bu yüzden...
Sonra Murat bana bakıp gülerek, "Kitapları kızlar okur oğlum! Oğlanlara doğru dürüst şeyler alınır. Böyle armağan mı olur?" dedi... Öyle üzüldüm ki bir daha kimseye armağan vermek istemiyorum.
Dedim ya, yeni numarası benim kitap okumam. Ablam çok kitap okusaymış, üniversite garantiymiş. Ama şimdi ya kazanamazsam diye korkuyormuş. Sanki ablamın önündeki tek engel, bu karmakarışık evde bir tek kitap okumamış olması gibi!
ÇEVREYE DUYARLI YARIŞMA
Atma, Yeni Bir Şans Ver!
Çocuk modası ve hazır giyim markası Studiokids, çocukların çevreye olan duyarlılıklarını artırmak ve hayal güçlerini zenginleştirmek amacıyla bir yarışma düzenliyor. Yarışmanın adı; "Atma, Yeni Bir Şans Ver!" Aslında bu yarışma, çocukların gerçekleştireceği, başlı başına bir geri dönüşüm projesi. "Doğada faydasız olarak gördüğümüz her atığın aslında yeni bir şansa daha ihtiyacı var" diyen çocuklar, pet şişeleri, teneke kutuları, gazoz kapaklarını, naylon poşetleri, kibrit kutularını ve hatta ambalaj kağıtlarını çöpe atmayıp, onları küçük birer sanat eserine dönüştürecekler. Studiokids’in "Atma, Yeni Bir Şans Ver!" başlıklı yarışması, Türkiye’nin tüm çocuklarına açık. 16 Ekim tarihinde başlayacak olan yarışmaya son katılım, 1 Aralık 2006. Yarışmada ilk üç dereceyi paylaşan çocuklar, Studiokids’den 750, 500 ve 250 YTL değerinde hediye çekleri ile ödüllendirilecek. Projeleri ise bir ay süresince sergilenecek. Yarışma başvuru formlarına Studiokids mağazalarından ve www.studiokids.com.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Çocuğunuz hayal kahramanı olsun
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın çocuk kitaplarına yeni bir seri eklendi. Her ay farklı eserlerin yayınlandığı çocuk kitapları dizisinde "Eğer Bir Hayal Kahramanı Olsaydım" serisinin birbirinden eğlenceli dört kitabı çıktı. 1-5 yaş grubu için hazırlanan renkli masal kitaplarında çocuklar, kitapların en arkasında bulunan bölüme kendi fotoğraflarını yapıştırarak eğlenceli maceraların başkahramanı oluyor, hayal dünyasında gezintiye çıkıyor. Seride dört kitap var. Eğer Korsan Olsaydım’da, çocuğunuz korsanların dünyasını keşfederken; kız çocukları, Eğer Prenses Olsaydım kitabıyla kendilerine bir hayal dünyası kuracaklar. Eğer Astronot Olsaydım ile uzayı öğrenecek, Eğer Peri Olsaydım’da çiçeklerin arasında uçacaklar.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annem ve turp ilişkisi
Annem zarif kadındır, bahsetmişimdir. Her zaman şık ve bakımlıdır. Nerede ne yapacağını, ne yiyeceğini, ne içeceğini bilir. Her şey çok yerli yerinde de, annemin bütün bu birikim ve zarafetine yakıştıramadığım tek bir şey var; o da turp yemesi!!!
Çok seviyor, tok tuttuğuna inanıyor. Hatta sıkıntı vermemesi, gaz sorunu yaşamaması için ilaç bile alıyor gerekirse.
Dün akşam annemle keyif yaptık. Karşılıklı birer kadeh şarap içelim dedik. Biraz da peynir ve turp çıkardık. Ben iki parça turpu zar zor yutarken, annem kütürdetti! Oysa ben salatalık yemeyi bile beceremem daha...