Geçen hafta sonu Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın bir konferansını izledim. Bilmeyenler için, kendisi çocuk, ergen ve yetişkin psikiyatristi. Çocuklar konusunda müthiştir, ayrıca iki çocuk babasıdır.
Konuşmasını dinlerken söylediği bir söze çok takıldım: ‘İyi bir oyunu ve ilişkiyi ne engeller? Yersiz endişeler, önemli-önemsizi ayıramama ve gereksiz korumacılık.’
İşte anneliğin temel sorunlarından biri.
İçimden hep geçen ama düzgün şekilde kelimelere aktaramadığım bir açıklama. Sabırdan sonra bir annede olması gereken ikinci büyük özellik.
Bu hiç de kolay değil. Çünkü doktor bey bebeğimizin doğduğu andan itibaren ne tür endişe ve evhamlar içinde olduğumuzu anlattı bize. Daha doğrusu annelere sordu, onlar anlattı: Bebeğin uykuda nefes alışverişini dinlemekten tutun da, masa kenarına tutunarak kalkmasına kadar her anne, belli dönemlerde hemen hemen aynı endişeleri yaşıyor.
Ve ne oluyor? Çocuklarımızı öyle bir fanus içine sokmaya kalkıyoruz ki, farkında olmadan özgürlüklerini kısıtlıyoruz. Becerilerini törpülüyoruz, gelişmelerini engelliyor ya da geciktiriyoruz.
ÇOCUKLARI SERBEST BIRAKMAK GEREK
En basitinden, çocuklarımızı giydirirken de böyle değil miyiz? Hava biraz serinlesin, erkek çocuklara bile yün külotlu çorap giydiren az mı anne var? Onları fırına sokmuş gibi giydirmek iyi mi çocuklar için? Korur mu hastalıktan onları?
Bir anne olarak çocuklarımız için gerçekten tehlikeli olan ile olmayanı ayırt etmemiz lazım. Kenarları yuvarlak bir koltuktan düşmesi, hayati bir tehlike taşımıyorsa mesela riske girmek lazım. Zararsız bölgelerde düşmesine, takılmasına izin vermemiz lazım. Ama salonun ortasında duran cam bir sehpayı ya da sivri köşeli orta masayı gerekirse kaldırmak da lazım.
Ne bütün evi boşaltmak çözüm, ne de tehlikeli bölgeleri ortadan kaldırmamak. Yankı Bey anlatırken ben de ister istemez her dinleyen gibi kendi yaptıklarımı sorgulayıp durdum. Hatta Sinan’ın doğum gününde yaşanan bir olay aklıma geldi.
Kocam ve arkadaşım Bennu sohbet ediyorlardı. Bu sırada Bennu’nun oğlanlarından biri bizim koltuğun tepesine tırmanmaya başladı ve zirveye ulaştı. Kocam gözlerini açarak, ‘Bennu, oğlan tepede’ diye ona haber verdi. Bennu kafasını çevirip oğlana baktı ve kocama dönerek konuşmasına devam etti.
Kimisini dehşete düşürebilecek olan bu tavır benim için nefisti. Çünkü o anne çocuklarını öyle yetiştirmişti ve çocuğunun artık oradan düşmeyeceğini, orada kalmayı becerebileceğini, bir kaza olup da düşse de büyük bir zarar görmeyeceğini biliyordu. Dolayısı ile yersiz bir endişeye ve müdahaleye gerek duymamıştı.
O zamana kadar bu konuda daha evhamlı olan ben de biraz rahatlamaya karar verdim. Ne kadar başarılı oldum bilemiyorum ama epey gelişme kaydettiğime inanıyorum.
Ama gerçekten inandığım bir şey var: O da Tanrı’nın çocukları bizden daha fazla koruduğu...
Çocukları için kendi yarattıkları deterjanı kullanıyorlar
Anne olduktan sonra işini değiştiren, çocukla ilgili işler yapmaya başlayan pek çok kadın var artık. Bazılarına da yeni işleri, çocuklarıyla beraber geliyor. Mesela bu üç kadın, Ayşegül Yanık Kızıltepe, Zeynep Yalım Uzun ve Isabella Ölçer Unilever’de çalışıyorlar. Bebekler için yeni bir deterjan projesi başladığında ikisi bebek bekliyormuş.
Kimyager Ayşegül Yanık Kızıltepe ürün geliştirme müdürü. Yani formülleri hazırlayan o: ‘Bebekler için yeni bir ürün geliştireceğimizi söylediklerinde çok heyecanlandım. Çünkü doğacak bebeğimin kıyafetlerini nasıl yıkamam gerektiğini öğrenmem lazımdı’ diyor.
Yapılan araştırmalarda annelerin 0-3 yaş bebeklerinin kıyafetlerini büyüklerden ayrı yıkadıkları ortaya çıkmış. 0-18 ay arası bebekler için ise bu oran yüzde 80’lerde. Omo çalışanları piyasada top top olmayan, lekeleri gerçekten iyi çıkaran, makinede kullanılabilen ve makineye zarar vermeyen ve anneleri tatmin edebilen bir ürün olmadığını fark edince kolları sıvamış ve bu bebek deterjanını yaratmış.
Ürün pazarlama müdürü Zeynep Yalım ve reklam işleriyle ilgilenen müşteri grup yönetmeni Isabella Ölçer de projenin yürüdüğü zamanlarda tıpkı Ayşegül Yanık gibi bebek bekliyorlarmış. Bebekler doğduğunda kendi yarattıkları deterjan elerinin altındaymış.
‘Testlerden ve denemeler aşamasında alerjiden, çocuklara her hangi bir rahatsızlık verebileceğinden korkmadınız mı’ sorusuna Zeynep Uzun, Ayşegül Yanık’a güvendiğini söyleyerek cevap veriyor. Peki ya Ayşegül Yanık kime güvenmişti? Ayşegül Hanım bu durumu ‘Formülün temeli zaten belliydi, çünkü firmamızın yıllardan beri gelen bir takım formülleri, prosedür ve prensipleri var. Dolayısı ile alerjik bir durum olması pek mümkün değildi’ diye açıklıyor.
Ürün piyasaya çıkmadan önce iki sene süren bir hazırlık dönemi olmuş. Bu sürenin normalden uzun olmasının sebebi bebek ürünü olması. Hammaddeler belli olsa da kokusu ile çok uzun bir süre uğraşmışlar. Güzel, ağır olmayan, değişik bir koku aranmış. Zeynep Yalım hayatlarının bir döneminde sadece bu konu olduğunu anlatıyor: ‘İşyerinde gün yapar gibi buluşup, saatlerce bunun üzerinde konuşur tartışırdık.’
Bu üç anne ve bebekleri ürünün geliştirilmesinin dışında reklam ve tanıtım çalışmalarında da rol almışlar. Deterjanın ambalajında, broşürlerde ve posterlerdeki fotoğraflarda da onlar var.
EN ZOR LEKE MEYVE LEKESİ
Hazır işten anlayan birilerini bulmuşken bebek kıyafetlerinden en zor çıkan lekelerin hangileri olduğunu sorduk. Elma başta olmak üzere meyve suyu lekeleri en sık karşılaşılan ve zor çıkan lekelerden. Şeftali ve domates soslarının lekeleri de zor çıkıyor. Emekleme zamanı dizlerde biriken kir, yazın çimen lekesi, yürümeye başlayanlarda çoraplar en çok kirleniyor.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annesinin kan grubunu bilmeyen var mı
Gaziantep’teydik. Kahvaltı ediyorduk. Yemekten, kilo vermekten, bazı yemeklerin bazı bünyelerde nasıl farklı etki ettiğinden konuşuyorduk. Ben annemin sebze yediği zaman aynı kaldığını ama balık yediği zaman ertesi gün kilo (gram tabii) kaybettiğini anlatıyordum.
Konu kan gruplarına geldi. Hani kan grubuna göre yiyecekler farklı etkileyebiliyor ya bünyeyi...
Annem hakkında her şeyi bildiğimden emin olan Işın Hanım bana annemin kan grubunu sorduğunda suratına aval aval baktım. Neredeyse 8 senedir annesi hakkında her şeyi yazan, her bir sırrını deşifre eden ben, annemin kan grubunu bilmiyordum. Ayakkabı numarası, 90-60-90’a yaklaşan beden ölçüleri, boyu, kilosu, yaşı... Her bilgiye sahiptim ama en önemli şeyi bilmiyordum.
Utandım. Sıkıldım da...
Bana yalnız olmadığımı söyleyin... Ya da açıkça ayıp ettiğimi...