Sanırım samimi olmam gerekiyor bu konuda değil mi?.. Bugüne kadar yazdığım her yazıda olduğu gibi... O zaman başlayayım.
Ben sevmiyorum bu günleri. Ne anneler, babalar gününü; ne sevgililer ya da diğer günleri. Tüketim oyunu olup olmadıkları tartışmasından dolayı değil. Zaten bu tip günler parası olan insanlar için daha güzel oluyor. Onlar kapı kapı hediye arayabiliyor. Benim derdim hediye kısmı, aldım verdim hikáyeleri değil.
Sanırım 8-9 yaşlarındaydım. Terör dönemiydi. Bunun ne kadar farkındaydım bilemem ama annemi kaybetme korkusu vardı içimde. Ne zaman biraz geç kalsa, krize giriyordum. Bir kere; 'Benim annem, güzel annem' şarkısı ile saatlerce ağladığımı çok iyi hatırlıyorum.
Çocukken Anneler Günü’nde annesi olmayan çocuklar aklıma gelirdi. Onlar için üzülür, televizyondaki program ya da filmleri onların gözünden seyretmeye çalışırdım. Daha sonra ergenlik dönemim geldi. Benim annem dışında bütün arkadaşlarımın anneleri çok iyiydi! Hatta bir arkadaşımın annesini o kadar severdim ki, bir sene Anneler Günü’nde ona hediye almış, anneme almamıştım. Pazar sabahı vicdan azabı ile uyanmış, sokaktaki açık ilk dükkandan minik bir el aynası almıştım kendi annem için. İnanır mısınız, annem onu hálá kullanır. Yaptığım ikiyüzlülüktü. Ya hiçbir anneye alma, ya da anne olarak saygı duyduğun herkese al hediyeni veya çiçeğini...
Sonra büyüdüm, büyüdüm. İnanmadığım hálde asla bu günde annemin elini boş bırakmadım. Kardeşimle bir olup birşeyler ayarladık. Ama bütün bu yıllar boyunca hep annesini kaybeden çocukları düşündüm.
Sonra evlendim ve çocuk sahibi olmak istedim. Uğraştık bir dönem. İki sene tedavi gördüm. O zaman da anne olmak isteyip olamayan kadınlar geldi Anneler Günü’nde aklıma. Çocuk isteyen ama sahip olamayan biri için çocuğuna sarılan bir anne görüntüsü kadar acı verici bir şey var mıdır? Sonunda neyse ki iki senenin ardından ben de anne oldum. İlk Anneler Günü’mde Sinan 6 aylıktı. Arkadaşlarım kutladı beni, oğlum yerine. Ruhsuz bir teşekkür ettim hepsine.
SİNAN KOPARDI BENİ
Ve bu sefer daha acı bir şeyi hissettim Anneler Günü’nde... Evladını kaybetmiş Anneleri... Buna dayanmak... Diyecek hiçbir şeyim yok. Geçen seneki Anneler Günü’nde çok ahkam kestim kendi kendime. Evde söylendim durdum. 'Benim çocuğum bugün bana bir şey yapmak zorunda hissederek büyümeyecek. Benim çocuğum şunun günü, bunun günü diye koşturmayacak. Bana hediye almasın. Çok isterse ileride bir resim yapar, bir şiir yazar, o kadar,' dedim. Kocam -ki kendi annesini 9 yaşında kaybetmişti- büyük konuştuğumu söyleyip durdu.
O gün Sinan yuvadan pamuk ve alüminyum kağıdı ile yaptığı minik çerçeveyi getirip elime verdi. Koptum tabii. Salya sümük ağladım. Çok hoşuma gitmişti, doğruya doğru...
Şimdi açıkçası bilemiyorum. Sıradan günlerde yanıma gelip; 'Anne seni çok seviyorum,' demesi bana yetiyor zaten. Ben yine de ona Anneler Günü’nde bir şey beklediğimi, bana bir şey yapması gerektiğini öğretmeyeceğim. İçinden geldiği gibi yapsın!
Bütün dönekliğimle herkesin Anneler Günü’nü kutlarım...
Bu arada yarın saat 12.00'de TV8'de ilk defa yayınlanmaya başlayacak olan Minik Yolcu programında oğlum ve beni bizzat seyredebilir, Anneler Günü ve çocuk bakımı hakkında müthiş fikirlerimi dinleyebilirsiniz!!!
Bebeğim sen bana iki çiziktir ama babana söyle, şu Gucci çantayı alsın
Yeni annelerin gönlünü artık kır çiçeğiyle, el öpmekle ya da bir eşarpla almak mümkün mü? Nerdeeee? Şimdilerin yaşlılığı ve kendilerine belletilen kocamış rollerini reddeden anneleri için çok daha incelikli düşünmek gerek!
Her ne kadar kendimizi yeni ve modern kabul etmeyi havalı bir tavır olarak tercih etsek de klásik tanımlamalar altına sığınmak hepimizin hoşuna gider. Önemli günlerin kutlanışı, böyle zamanlar için güzel bir göstergedir. Ve bu günlerin en önemlisi, her sene, başımıza bir sınav gibi konar: Anneler Günü!
Annelerin kutsallığına dair klişeleri bir yana bırakırsak, onların herkes için önemli olduğunu tabii ki kabul etmemiz gerekir. Onların değerini bilip bilmemek kişinin kendi sorunu. Ancak, annelerimizin değerini ne kadar önce anlarsak, onlarla iyi vakit geçirmek için de o kadar uzun zamanımız olur. Bu sayede, gelecekte 'Kıymetini bilemedim!' nidalarından, nafile hayıflanmalardan kurtulmuş oluruz.
MÜMKÜNSE KIR ÇİÇEKLERİ
Bundan bir jenerasyon öncesinin Anneler Günü kutlamalarına dönecek olursak; bir nevi, ‘‘Her anneye bir çiçek!’’ kampanyası içinde yaşamıştık o günleri. Mümkünse kır çiçekleri... Bir küçük demet yeter de artar bile... Ne kadar maddiyattan uzak, maneviyata yakın, o kadar iyi... Zaten ederi pahalı bir şey almak isteseydik de çok bir şey bulamazdık. Babaların annelere, kendi bütçelerine göre, evlilik yıldönümü kabilinden hediye alması ádeti, o zamanların bir mahsulüdür. Sonra bir Amerikanlaşma trendi girdi hayatımıza. Çocuklara ‘‘faaliyet’’ kisvesi altında resim çizmek, kağıt kesmek öğretildi okullarda ve anneye verilecek en güzel şey onların yaptığı bir resim, yazdığı bir şiir oldu.
Şimdilerde daha da moderniz... Çocuğun yaptığı bu ‘‘faaliyet’’ güzel bir hediyenin tamamlayıcısı háline geldi: ‘‘Evet, çocuğum sen bana iki kalem çiziktir ama babana da söyle, şu Gucci çantayı artık alsın gelsin!!!’’
Ama anneler de değişmedi mi?! Sıkıysa şimdi çiçekli klásik bir eşarp götürün ona. 'Paşminalar da çok modaydı ama...' diye yakınırsa, hiç şaşırmayın. Ki bu en klásik anneden çıkacak laftır. Mango'daki dökümlü bluzları soracak olanların sayısı az değil. Bazen bu günün bilinçli olarak mı sezon başına konulduğunu düşünmemek elde değil. Çıkın bakın sokaklara bütün anneler yeni sezon peşinde değil mi?
SAKIN DİKİŞ KUTUSU ALMAYIN
Siz siz olun, sakın gidip annenize dikiş kutusu, mutfak havlusu gibi hediyeler almaya kalkmayın. Çünkü şimdilerde, eskinin Anneler Günü hediyeleri, günümüzde anneAnneler Günü hediyesi sınıfına girebilecek kategoride ancak. Dolayısıyla uyarmadı demeyin: Annelerle büyükannelere alınacakları karıştırmayın!
Eve eksik olan bir şeyi, sıkıysa bugün götürün ona! Hayır, Anneler Günü, incelikler döneminde yaşıyoruz. 'Evin eksiklerini tamamlama bayramı' değil bu. Düşüneceksiniz, araştıracaksınız ve annenize uygun, ona yönelik, tepe tepe kullanacağı bir şeyi bulacaksınız. Çünkü bir anne, eksikleri ne zaman ve ne şekilde gidereceğini zaten bilir. Havlu askısı kopmuşsa bunun yenisini almak Anneler Günü’nde size düşmez. Gidecek, fiziği müsaitse -ki ‘‘yaşlılığın ertelendiği’’ bir dönemde yaşadığımız için çoğu annenin artık müsait- bedenine uygun güzel bir kıyafet alacaksınız. Mümkünse iyi bir marka. Ya da güzel bir ayakkabı, çanta; mümkünse, saat, mücevher... Tabii bunlar, ilerleyen yaşlardaki çocukların artan sorumluluklarıyla gelen bir durum.
Evet, doğumgününde değil ama Anneler Günü’nde vereceğiniz hediyenin büyüğü, belki de ona duyduğunuz minnetin karşılığı gibi algılanabilir. Fakat mevzu, hediye ile bitmez. Mümkünse onu alıp yemeğe de götüreceksiniz. Pardon, brunch'a!.. Eskiden öğle yemeği dediğimiz yemeğin pazar günkü, kahvaltı ile öğle yemeği arasındaki vakte göçmüş yeni adı... Çok da yanlış bir değişim değil. Sabah kalkacaksın, hazırlanacak, yola çıkacaksın. Öğleni buldunuz zaten! Annenize 'Kahvaltıya gideceğiz,' deseniz, sabahın 07.00'sinde hazır bekler kadıncağız. Brunch sayesinde zaman sınırını da rahatlatmış oluyoruz. Ayrıca anne için daha da şık bir kelime bu: 'Ah şekerim, sorma, dün de çocuklar bizi brunch'a götürdü!..'
ANNELER BEKLER
Neler alacağız artık annelerimize? Motosiklet bana uyardı! Ya da deri bir ceket. Hatta mümkünse aynısından çocuğumda da olsun. Rollerblade? Mümkün... Neyse, abarttıkça gider...
Peki bir anne olarak siz annenize ne aldınız ya da size ne alınmasını bekliyorsunuz? Ben bu sene çok istikrarlı başladım. Anneme bir çanta aldım. Kendime de bir çanta aldım. Ama anneme; 'Bana Anneler Günü için hediye almayı düşünüyor musun?' diye sorduğumda; 'Sana oğlun alsın' diye cevap verdi.
Niye? Ben de anne değil miyim? Senin evladın olabilirim ama hayatın diğer 364 gününde benim de anne olduğumu kabul edip o gün bunu yok sayman normal mi! Sırf bu yüzden ben o beğendiğim gözlükten mahrum mu kalacağım? Oğlumla beraber gidip o gözlükleri alıp bana gönderemez misiniz yani!?
Gördüğünüz gibi sevgili okurlar; analar bekler... Sizi doğurana kadar dokuz ay bekledikleri gibi, hep bekler...
ANNEMİN KÖŞESİ
Annem mürdüm eriği, ben muz
Araba olsaydık, annem Mercedes olurdu, ben Toppolino!
Çiçek olsaydık, annem Manolya, ben Filbahri...
Meyve olsaydık, annem mürdüm eriği olurdu, ben ise muz...
Kıyafet olsaydık, annem Valentino Haute Couture elbise, ben sadece siyah mini etek...
Aksesuvar olsaydık, annem 25 karat zümrüt tek taş olurdu, ben ise metal zincir kemer.
Kozmetik olsaydık, annem botox olurdu ben ise far...
Beyaz eşya olsaydık, annem buzdolabı olurdu, ben de fırın...
Evde bir oda olsaydık, annem mutfak olurdu ben de kiler...
Tatlı olsaydık, annem altı bisküvili, arası fındık parçalı ve karamelli, üstü çikolatalı ve yine çikolata soslu pasta olurdu,