Geçen hafta Çocuk Sağlığı Derneği’nin Bakırköy Belediyesi ile birlikte düzenlediği altı haftalık çocuk bakıcılığı yetiştirme kursunun bir günlük konuğu idim.
Yaklaşık 20 genç kadın, kendi çocuğuna ya da başkasının çocuğuna doğru bakımı verebilmek için gerekli temel bilgileri öğrenme derdindeydiler. Altı haftada bebek beslenmesinden güvenliğe kadar pek çok şeyi öğrenmişlerdi gerçekten. Sonra da sınavdan geçip sertifikalarını alacaklardı. Çok heyecanlılardı.
Son yıllarda çocuk bakıcısı konusunda epey hareketlenmeler var. Pek çok dernek ve belediye çeşitli kurslar açarak kadınları, hatta yavaş yavaş erkekleri bile yetiştirmeye başladı. Dolayısı ile artık çalışan anneler çocuklarını bilinçli kişilere teslim etme mutluluğunu yaşayacaklar.
Ben konuşmamı bilgi vermekten daha çok onların sorularını cevaplamak üzerine kurmayı uygun buldum. Sonuçta ben uzman değilim ama tecrübe ve malzeme bolluğu var.
Evet, biz anneler çocuklarımızı kime emanet edeceğimiz konusunda çok endişeleniyor, korkuyor, güvensizlik yaşıyoruz. Ama bu eğitimi alırken tanıştığım genç kadınlar için de bir gerginlik söz konusu değil mi? Bütün ev sahipleri çok mu düzgün? Sadece çocuklar mı tacize uğruyor, bu yardımcı kızların başına hiç ters ve tatsız şeyler gelmiyor mu? Onlar ev sahiplerinin kendilerine nasıl davranacakları konusunda, nasıl insanlar oldukları konusunda hiç mi endişe duymuyorlar?
ÇÖZÜM, İLETİŞİMDE
İnanın, onlar da son derece gergin. Bebek bakımının önemi, hassasiyeti ve zorluğundan daha çok ailelerin onlara nasıl davranacakları konusunda endişeliler.
Ev işinde profesyonelliğin tanımını sordular bana. Bir anne olarak bebeğime ya da çocuğuma bakacağım insandan neler bekleyeceğimi?
Profesyonellik... Zor bir durum tabii. Ofis işi olsa, cevap kolay. Ama bir ev hayatı söz konusu. Aynı banyo, aynı mutfak... Koca bir gün...
Öncelik iletişimde tabii. Bir ofis gibi, "önüme bakarım işimi yaparım" demek kolay değil ev hayatında. İnsanların birbirlerine ısınması, birbirlerini sevmesi, en azından sevmeye hazır olması, konuşabilmesi ve birbirlerine saygı duyması gerek. İçlerinden biri bana şunu sordu: "Ben bebek bakımı konusunda doğru bildiğim ama annenin bilmediği bir şeyi ona söylersem bana bozulur ya da kızar mı?"
Ben de cevap verdim: "Bir damlacık aklı varsa kızmasın" diye. Sonuçta her annenin doğrusu kendisininkidir ama önerilere ve eleştirilere açık olmak, daha olgun ve becerikli anneler olmamızı sağlar.
Onlara bir şey daha önerdim. Bu işi sadece bebek bakmak olarak sınırlamasınlar. Pek çok annenin 4-5 yaşlarına gelen çocukları için de ablalara ihtiyacı oluyor. Onları okuldan alıp ders çalıştıracak ya da oynayacak, bazı akşamlar onunla oturacak "baby sitter" dediğimiz ablalara. Benim ideal olduğunu düşündüğüm çözüm şekline yani. Ben, Sinan’ın "Serda Abla"sı ile bu sistemi oturtmaya çalışacağım yazın. İleride püf noktalarını size de anlatırım.
Sonuçta bizim anne olarak endişelerimiz kadar, onların da sıkıntıları var. Emanet çocuk bakmak hiç kolay değil. İnsanları değerlendirirken biraz da onların gözünden olaylara bakmamız lazım.
Benden önermesi...
Anneee, yine kaybettim...
"Bir kere aradığı bir şeyi bulsun. Bir kere de, o kadar önem verdiğini söylediği oyuncağını kaybetmesin ki gerçekten o şeye önem verdiğini anlayayım..." Her annenin klasik yakınmasıdır bu. Özellikle de 4-5 yaşına gelen çocuğu olanların. Gerçi daha küçükler de kaybettiklerini buluyor değil ama en azından onların yaşı küçük olduğu için bazı şeyleri beklemiyorsunuz. 4-5 yaşlarındaki çocukların birçoğu eşyalarını çok sık kaybeder, ararken de her yeri darmadağın eder. Ona eşyalarını sahiplenmesini ve korumasını öğretirseniz bu sorunun üstesinden gelebilirsiniz.
Dört-beş yaş çocukları için hayat kolay değil. Artık kendini rahatça ifade edebilen, sahip olduğu özellikleri ve yapabileceklerini keşfeden, bazen anne-babasına bile karşı gelerek kararlar vermeye ve uygulamaya çalışan birer birey oldular çünkü. Anaokuluna giderler, farklı ve yeni bir sosyal ortam içerisine girerler. Yaşıtlarıyla birlikte zaman geçirmekten hoşlanırlar. Yeni oyunlar keşfederler; oyuncaklarını ve eşyalarını başkalarıyla paylaşma konusunda kendisinden bir şeyler beklendiğini fark ederler. Bu yaşlarda mülkiyet kavramının tam olarak yerleşmediği düşünüldüğünde, izin almadan bir başkasının eşyasını alabilir, hatta okuldan eve getirebilirler.
Hareketlenen yaşamlarında çocukların yanlarında hep eşyaları ya da oyuncakları vardır. Hiçbir zaman yanlarından ayırmadıkları bebekleri, topaçları, topları, legoları, sürekli giymek istedikleri giysiler ya da sarılmak istedikleri battaniyeler gibi. Bunlar, çocukların eğlenmelerini ve aynı zamanda rahatlamalarını sağlayan nesnelerdir ve bazen hepsini birden yanlarında taşımak isteyebilirler. Bu noktada çocuğunuza sorumluluk duygusu kazandırılmalısınız. Malının kıymetini bilmesi, onu paylaşmamak anlamında değil, sahip çıkması anlamında olmalı.
Ancak bu arada şunu da unutmamalısınız; çocuğunuzun öncelikleri, sizinkilerden daha farklı. Örneğin, beş yaşındaki kızınıza çoraplarının yerini sorduğunuzda, büyük ihtimalle bilmediğini söyleyecektir. Fakat battaniyesi onun için çok önemli olduğundan onu yanından ayırmayabilir. Bu yaştaki çocukların keyif almalarını sağlayan şeyler onlar için çok önemli. Dolayısıyla öncelik keyif aldıkları şeylerde, sizin için önemli olan şeylerde değil!
SIK SIK KAYBEDİYORSA
Çocuğunuzun sürekli bir şeylerini kaybetmesi, algılama yeteneği geliştikçe azalacak.İşte size sık sık eşyalarını kaybeden çocuğunuza nasıl davranmanız gerektiğiyle ilgili birkaç ipucu.
Çocuğunuzun kıyafetleri, oyuncakları ve çantaları için odasında ayrı yerler ayırın. Örneğin, çocuğunuzun bitirdiği lego gibi parçalı oyuncaklarını kapalı ve raflı bir dolaba yerleştirin. Böylece, onları aradığında, nerede bulacağını bilir. Bu şekilde, eşyalar ortalıkta bırakılmadıkları için parçalanmazlar da.
Eşyalarını koyabileceği kutular yapın ve onun anlayabileceği şekilde etiketleyin. Oyuncaklarıyla oynadıktan sonra onları kutularına koymasını söyleyin.
Örneğin hırkasını yere atarsa, nazikçe yerine asmasını söyleyin. Sorumlu olduğu eşya sayısı zaman geçtikçe artacak ve hepsinin yerini öğrenecek. Unutmayın, bu yaştaki çocuklar eşyalarının yerini bir anda öğrenemezler.
Eşyalarını bir yerlerde unutmaması için çocuğunuzun kemerine renkli ipler bağlayabilir, avucunun içine renkli kalemle yıldız, çarpı gibi işaretler yapabilirsiniz. Ancak hedef, çocuğa eşyalarının sorumluluğunu kazandırmak olduğu için bu tür müdahaleleri bir süre sonra azaltarak bitirin.
Çocuğunuzun sevdiği ve çok değer verdiği eşyaları evin dışına çıkarmasına izin vermeyin. Nedenini ona anlatın ve ilgisini farklı bir eşyaya yönlendirin.
Çocuğunuz bir eşyasını devamlı yanlış yerlere koyuyor ve kaybediyorsa, o eşyayı aramaktan vazgeçin. Onu eşyalarını kendi kendine bulması için teşvik edin. Onun eşyalarını siz aradığınız sürece, o da onları kaybetmeye devam edecek!
Çocuğunuz, sorumsuzluğunun olumsuz sonuçlarına arada sırada katlanmalı. Bir oyuncağını bir türlü bulamıyorsa, yenisini almak için acele etmeyin.
Mesela beslenme çantasını okulda unuttuğu zaman, yetişkinlerin de eşyalarını kaybettiğini söyleyin. En sevdiğiniz kalemi süpermarket kasasında kaybettiğinizde, ya da cep telefonunuzu kuaförde unuttuğunuzda kendinizi nasıl hissettiğinizi anlatın. Anahtarlarınızı ya da gözlüklerinizi bulamadığınızda, ondan sizinle birlikte aramasını rica edin.
ANNEMİN KÖŞESİ
Anlayana sivrisinek saz...
Ne zaman bir film seyretsem ve o filmde ileride kahraman olacak çocuğa annesi ya da babası hayatını değiştirecek bir laf etse, "Tüh" derim kendi kendime, ben hiç hatırlamam annemin ya da babamın bana ettiği böyle mühim lafları diye... Oysa bak işte, ufacık çocuğa bir laf etmişler, çocuk ne hale gelmiş. İlk başta sanırdım ki, annem ya da babam bana böyle enteresan laflar etmemiş! Sonra anladım ki onlar etmiş ama anlayan kim!!! Yeni yeni annemin laflarındaki özel imaları, kıymetli nüansları yakalamaya başladım. Meğer benim annem gerçekten büyük laflar edermiş. Ama ben fark etmezmişim. Şimdilerde annemin her söylediğini aklımda tutmaya çalışıyorum. Ama onun en önemli cümlesini size önceden söylemiş miydim hatırlamıyorum. Özellikle gergin ortamlarda geçerli: "Konuşmadan önce içinden üçe kadar say!"