Paylaş
Avrupa’nın seçim yılında ilk sınavı geçtiği, aşırı sağcı popülist Geert Wilders’in umduğunu bulamadığı yorumları yapılıyor. İyi de gerçekten böyle mi oldu?
Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin popülaritesi kemer sıkma politikaları yüzünden önemli ölçüde gerilemişti. Ancak ekonominin kısa sürede toparlanması, işsizlik oranının düşmesi hanesine artı olarak yazılmıştı. 50 yaşındaki bekar Başbakan halktan biri görüntüsü sunuyor, ikinci el araç kullanıyor, eski cep telefonundan vazgeçmiyor, üniversiteden sonra satın aldığı apartman dairesinde yaşıyor. Ancak tüm olumlu algılanabilecek özelliklerine rağmen anketlerde beklediği desteği yakalayamıyordu.
KARANLIK GECE
NEREDEYSE son aylara kadar anketlerde Kuran’ı yasaklayacağını, camileri kapatacağını söyleyen İslam ve yabancı karşıtı aşırı sağcı Geert Wilders’in Özgürlük Partisi birinci parti olarak çıkıyordu. 28 partinin katıldığı genel seçimlerde baraj uygulanmıyor. Dolayısıyla sistem koalisyona yatkın olduğundan diğer parti yönetimleri katiyen Geert Wilders ile koalisyona girmeyeceklerini beyan ediyorlardı.
Bir yandan da seçim söylemlerinde sağa doğru bir kayış dikkat çekiciydi. Rutte gazetelere verdiği ilanlarda “Kurallara uymuyorsan ülkeyi terk et” diyordu. Almanya’da Türk bakanların referandum mitingleri güçlü olmayan bahanelerle iptal edilirken Hollanda’dan da Türk bakanlara yönelik ‘gelmeyin’ mesajları veriliyordu.
Onu Hollanda’dan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na uçuş yasağı izledi. Bu defa Rotterdam’daki toplantıya Almanya’da bulunan Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu Fatma Betül Sayan Kaya katılmak isteyince Türkiye ve Hollanda arasındaki 400 yılı aşan diplomasi tarihine geçecek kara bir gece yaşandı. Cumartesi gecesi Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosluğu’na ulaşmasına izin verilmeyip saatlerce araçta tutulmak suretiyle kötü muamele gören bakan, Almanya’ya sınır dışı edildi. Polisin sert muamelesi, Rotterdam Belediye Başkanı’nın ‘Vur emri verildi’ tarzındaki açıklamaları kesinlikle kabul edilecek türden değildi.
RUTTE’YE YARADI
O gece tam da Wilders’in hoşuna gidecek türden gelişmeler yaşandı. Ancak Türk Bakan’a karşı bu sert uygulamanın arkasında liberal Mark Rutte’nin iktidarı vardı. Ve Türkiye, Avrupa’dan destek, dayanışma, en azından ölçülü bir açıklama beklerken, AB’den, Avrupa ülkelerinden Hollanda’ya sonuna kadar arka çıkan açıklamalar geldi. Ve çarşamba günü sandığa gidildiğinde Mark Rutte’nin VVD partisi beklenenden daha iyi bir performans sergiledi.
VVD, 2012’deki son seçimlerde 41 sandalye kazanmıştı. Bu seçimlerde 24 ile 28 vekil çıkarabileceği öngörülürken kesin olmayan sonuçlara göre Rutte’nin partisi 33 vekile ulaştı. Siyasi yorumculara göre, Rutte’nin iktidarının Türkiye’ye yönelik kati tutumu seçmen tercihlerini etkileyen faktörlerden oldu.
Wilders cephesine gelince... Wilders’in partisinin 15 vekilliği vardı, bu seçimlerde 19 ile 22 vekil çıkarabileceği hesaplanıyordu, son seçimlerde 20’ye yükseldi. Bir önceki seçimlerden üçüncü olan Özgürlük Partisi, bu defa ikinci parti oldu. En büyük hezimeti yaşayan ise bir önceki seçimde ikinci olan son seçimde ise yedinci sıraya gerileyen sosyal demokrat İşçi Partisi oldu.
WILDERS FAKTÖRÜ
İNGİLTERE’nin AB’den ayrılma kararı, ABD’de ise Donald Trump’ın zaferinin ardından popülist rüzgârın Hollanda, Fransa ve Almanya’da domino etkisi yaratabileceği konuşulurken, ‘Hollanda’da Rutte’nin birinci gelmesi en azından o yükseliş trendini bir ölçüde kırdı’ deniyor. Nisan-mayıs aylarında Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Eylül ayında Almanya sandık başına gidecek. Ancak Avrupa’daki eğilim, uygulamalar ve kararların popülist söylemlerin, göçmen karşıtı tutumun, İslamofobi’nin ana akım partileri bile etkilediğini gösteriyor. Wilders’in radikal fikirlerine katılmak kesinlikle mümkün değil. Ancak bir yorumu var ki, dikkat çekici, “Seçimin sonucu ne olursa olsun çıkan cin şişeye geri dönmeyecek” diyor. Yeni zorluklar karşısında Avrupa ülkeleri milliyetçi söyleme sarılırken bu durum bir barış projesi olan Avrupa Birliği’nde çözülme ihtimalini ciddi bir riske dönüştürebilir.
Avrupa’da seçimler ve Türkiye’deki referandum öncesinde AB ile Ankara ekseninde belki de tarihin en ciddi krizlerinden biri yaşanıyor. Ancak Türkiye, Avrupa tarihinin Avrupa da Türk tarihinin bir parçasıdır. Dolayısıyla uzun vadeli düşünüp aklı selimin, diyalogun ve iyi dostluk ilişkilerinin yolunu bulabilmek önemli. Burada da diplomasi ve Dışişleri’ne büyük iş düşüyor.
Paylaş