Paylaş
ABD’deki Empire State binası karardı, Almanya’nın Brandenburg kapısına Türk bayrağının ay-yıldızı yansıtıldı, Paris’teki Eyfel Kulesi kırmızı-beyaz ışıklandırıldı, Hindistan’da okul çocukları bile masum insanları hedef alan terörü kınadı.
Çünkü saldırı düzenleme biçimi bakımından, Türkiye’de daha önce IŞİD’e atfedilen eylemlerden yapı itibariyle daha farklıydı. Ayrıntılı bir plan çerçevesinde yapıldığı anlaşılan bu saldırı, bu özelliğiyle geçen mart ayında Brüksel havalimanını kan gölüne çeviren eyleme benziyordu. Ayrım gözetmeden sivillere yaylım ateşi açılması itibariyle de geçen kasım ayındaki Paris saldırısını andırıyordu. Ve yabancı basındaki yorumlarda “Hepimiz orada olabilirdik” tonu vardı. Bu nedenle 44 kişinin hayatını kaybettiği saldırı daha bir empati yaratmıştı.
CIA UYARMIŞTI
TÜRKİYE’nin dünyaya açılan en önemli kapısı olan Atatürk Havalimanı’na yönelik saldırının ilk şoku atlatıldığında ise eylemin şifrelerini anlamaya yönelik yorumlar yapılmaya başlandı. Saldırıda terör örgütü IŞİD baş şüpheli olsa da, örgüt sorumluluk üstlenen bir mesaj yayınlamadı. Oysa Brüksel saldırısını aynı gün üstlenmişti. ABD’deki San Bernardino ve Orlando’daki yalnız kurt eylemlerini bile üstlenen açıklamalar yapmıştı.
Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA’nin Başkanı John Brennan’a göre saldırıda IŞİD’in ‘gaddar izleri’ vardı, ancak örgüt Türkiye’den olası katılımlara mani olmamak için bir açıklama yapmıyordu. Ayrıca IŞİD; Türkiye’de terörü yaymak istiyordu, ABD’de de İstanbul tarzı terör saldırıları yaşanabilirdi. CIA Başkanı, saldırıdan iki hafta önce de ABD Senatosu İstihbarat Komitesi’nde Irak ve Suriye’de güç kaybeden IŞİD’in yurtdışında daha fazla eyleme başvurabileceği uyarısında bulunmuştu.
IŞİD’E YOĞUN BASKI
IŞİD, Irak’ta Maliki Yönetimi’nin Sünnilere ayrımcılık yapması ve Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesi girişimleriyle oluşan siyasi boşluğun yarattığı bir yapı olarak ortaya çıktı. Şimdi ise dört koldan kontrol altına alınmak isteniyor. Ve Türkiye, üslerini koalisyon uçaklarına açarak, sınır güvenliğini arttırarak destek veriyor.
Irak ordusu, Şii milislerin ve İran’ın desteğiyle de IŞİD kontrolünde olan Ramadi ve Felluce’yi geri aldı. Şimdi ise Musul’un geri alınması planları yapılıyor. ABD’den yansıyan rakamlara göre IŞİD, Irak’ta hakim olduğu toprakların yüzde 47’sini kaybetti, petrol gelirleri darbe yedi, yeni katılımlar son ayların en düşük seviyesine ulaştı. Rusya’nın Esad’a destek verdiği, muhaliflerin Esad’ı devirmeye çalıştığı, ABD destekli YPG’nin IŞİD ile savaştığı Suriye’de ise durum çok daha karışık. Ve bu karışık tablonun en büyük faturası da Türkiye’ye çıkıyor.
* * *
Suriye sınırında bir Kürt kuşağı oluşmasını istemeyen Türkiye, burada muhalif gruplara destek verdi, ABD’nin de bu gruplara destek vermesini sağladı. Ancak Türkiye’ye göre önce Esad gitmeliydi, ABD’ye göre ise önce IŞİD bitirilmeliydi. Sonuçta Washington, PKK ile bağlantılı YPG ile IŞİD’e karşı işbirliği yapmaya başladı. Şimdi YPG’nin de içinde yer aldığı Suriye Arap Koalisyonu, örgütün Suriye’deki merkezi olan Rakka’ya baskıyı arttırmak ve Türkiye üzerinden gelen lojistik hattı kesmek için Menbiç’i hedef alıyor.
Menbiç, Türkiye’nin Kürtlere kırmızı çizgi saydığı Mare-Cerablus arasında kalıyor, Fırat’ın batısında ve sınıra yaklaşık 40 km uzaklıkta. IŞİD birçok koldan yoğun baskı altında. Toprak kaybediyor, gelirleri azalıyor, katılım düşüyor.
Ve Suruç, Sultanahmet, İstiklal ve Atatürk havalimanı saldırıları gösteriyor ki, IŞİD bölgede sıkıştıkça Türkiye kolay hedeflerinden biri haline geliyor. Türkiye, bir yandan IŞİD’e öte yandan PKK terörüyle karşı karşıya kalıyor.
ELEŞTİRİLEN ÜLKE
NEW York Times gazetesi, “Türkiye’nin bir hedef olması sürpriz değil. Uzun süre Ankara hükümeti, IŞİD tehdidini hafife aldı, Suriye’de Esad’ı devirmeye çalışan gruplara odaklandı” diyor başyazısında. Yabancı basında, Türkiye’nin bir anlamda başına gelenlerde sorumluluk sahibi olduğu yönünde bir ton söz konusu.
IŞİD, yanlışlar silsilesinin bir ürünü aslında. Avrupa’nın da ABD’nin de İran’ın da Rusya’nın da yaptıkları hataları var. Arap Baharı başladığında, kimse birkaç yıl sonra nelerin olabileceğini öngöremedi. Ortadoğu, çıkar çatışmaları içinde bir girdaba dönüştü.
Oysa Suriye’de hep birlikte bir çözüm için bastırılsa, ne binlerce kişi hayatını kaybeder, ne Avrupa mülteci kriziyle karşı karşıya kalır, ne AB varoluş krizi yaşar, ne de IŞİD gibi bir yapı böylesine bir tehdide dönüşürdü. Dolayısıyla Türkiye’nin de, diğer aktörlerin de önceliği artık Suriye’de savaşın bitirilmesi olmalıdır.
Paylaş