Yarın Harbiye Açıkhava’ya bahçemi getiriyorum

Hayatta en sevdiğim seslerden biri, yağmurun pencerelere ve çatılara vurma sesi.

Haberin Devamı

Çatıya vurma sesini en çok severim.
Yaprağa çarptığı sesi de çok severim.
Yağmur dünyanın banyo saati gibi. Sonrasında ferahlarsın.
Başını bir yastığa koysan uyursun.
Tülü de çeker gökyüzündeki.
Rengini değiştirir hayatın. Şu an yağmur güzel ama salı günü yağmasını istemiyorum.
Dilerim salı günü yağmaz.
Salı akşamı, Harbiye Açıkhava konserimde size içinde yaşadığım bahçeyi, ormanı, beni çevreleyen hayvanları, kokuları getirmek istiyorum.
Bundan 2 sene önce, sanki hayatın değişeceğini bilirmiş gibi, orman kıyısında bir eve taşındık biz.
Korona peşimizdeyken, her sabah 8:30’da sanki ondan kaçar gibi ormanda yürüdük.
Bomboş, buz gibi sahillere varırdık yürüyüşün sonunda.
Yanımızda çayımız olurdu.
Dalgalar, gökyüzü, martılar iyi gelirdi.
Orman bize derdi ki; “Gel ben seni korurum. Ağaçlarımın kokusunu çek, toprağıma bak, dağ çileğinden ye.”
Deniz bize derdi ki; “Her şey mevsim, her şey dalga, hepsi geçecek. Kıyılarına vuracak ve bitecek.”
“Peki ya kalelerim?” derdin. “Kumdan” derdi. “Peki ya yıkılırsa?” derdin. “Yine yaparsın” derdi.
Kendin yapmayı bildiğin şeyleri, yine yapabilirdin hayatta.
Başkasından aldıkların giderdi dalgada. Deniz en başta bunu öğretirdi.
Sadece şarkı söylemek istemiyorum o gün size getireceğim bahçemde.
Masal anlatıcısı arkadaşım Judith Liberman bir doğa masalı anlatsın istiyorum.
Doğa bir masal.
Keşke bir ağaç gibi durabilseydik.
Sadece gökyüzüne ve köklerine uzanmak neymiş bilseydik. Ne çok erdem var onlarda.
Bazıları yüzlerce yıl yaşar ve önünden nesiller geçer.
At arabası geçer bir vakit, bir vakit uçak uçar tepesinde.
İnsanlar aynı şeyleri konuşur, aynı şekilde sevişir, aynı şeylere ağlarlar gölgesinde.
“If your mind were only a slightly greener thing, we’d drown you in meaning” (Eğer aklın azcık da olsa yeşillenebilseydi, seni anlama boğardık) der bize ağaçlar hep bir ağızdan.
Size dünyanın içinde bulunduğu iklim krizini ve yardım çağrısının aciliyetini de anlatmak istiyorum.
Bir şarkıyla.
Bir çocuğun ağzından yazdığım “Uyan Anne” şarkısıyla.
Bu şarkıyı çok yakında Gürer Aykal yönetiminde Borusan Filarmoni Orkestrası’yla kaydedip sizinle paylaşacağız.
Ben Açıkhava sahnesinde o şarkıyı söylemek, daha doğrusu haykırmak istiyorum.
Hep beraber ne yaparız bir düşünelim konserden eve dönerken.
Birazcık değişmiş olalım. Siz de ben de.
Bu karşılaşmanın bir anlamı olsun içimizde.
Bir bahçede öylesine buluşmuş olmayalım. İyi ki buluşmuş olalım.
Çocuklara bir dünya bırakıyoruz. Bu dünya ısınan, verimsizleşen, kuraklaşan ve iklimleri bozulmuş bir dünya.
Bunu endişelenmeden, yok saymadan ve tek başımıza yapacaklarımızı önemsiz görmeden el ele vererek geri sarabiliriz.
Bu bir kriz.
Koronadan bile büyük bir kriz. Kurucularından olduğum, ismini koyduğum Yuvam Dünya Derneği’nin hesaplarını takip edin.
Bebek adımlarıyla neler yapabileceğimiz yazıyor orada.
Ben ise derdimi hep en iyi şarkılarla anlattım.
“Uyan Anne”yi, yapacağı en ufak şeyin bile fark yaratacağına inananlara adıyorum.
Konserde hep beraber söylemek dileğiyle, sözlerini buraya yazıyorum.
Salı akşamı, yağmurlu da olsa, bahçeme hepinizi bekliyorum.

Uyan Anne

Haberin Devamı

Ya hiç ısıramazsam bir elmayı ortasından? / Dünyaya bakamazsam ağacın dallarından?
Bir sabah uyanamazsam şarkısıyla kuşların? / Kokusunu alamazsam yağmur yağmış toprağın?
Uyan anne! Uyan baba!
Sadece senin değil dünya
Bugün doyurup da yarınımı aç bırakamazsın
Yeter anne! Yeter baba!
Artık iyi gel dünyaya
Elmayı bana bir tek masallarla anlatamazsın!
Ya baharlar gelmezse kışların arkasından?
Bir yudum su akmazsa evimin musluğundan?
Peşinden koşamazsam bir ateşböceğinin?
Göremezsem dansını arılarla çiçeklerin?

Yazarın Tüm Yazıları