Sosyal medya önleyici huni

Coca Cola ‘social media guard’ (sosyal medya gardiyanı) reklamında, telefonlarımıza bakmaktan eğilmiş boynumuzu dikleştirip, yeniden önümüzde hızla olup biten hayata bakabilmemiz için bir öneride bulunuyor:

Haberin Devamı

Bir huni!
Evet, köpeklere yaralarını, dikişlerini yalamasınlar diye takılan huni benzeri abajurvari şeyi, biz insanlara öneriyor. Böylece elindeki akıllı telefona, iPad’e, laptop’a yani ekran dünyalarına bakamıyorsun ve mecbur önündekine bakıyorsun.
“Elindekine bakma, önündekine bak!” diyor yani bir nevi.
Sosyal medya denen şeye ve dijital dünyaya aşırı derecede kafayı takmış bulunuyorum. Yıllar önce bir yazımda, ileride tatillerimizi
‘wi-fi olmayan, cebin çekmediği tesislerde yapacağız’ demişim. Dediğim oluyor.
Artık orada burada, zayıflamak için yemek diyeti yapanlar gibi, hayata yeniden bağlanmak için ‘dijital diyet’ yapanların hikâyeleri dolanıyor. “7 günlük dijital diyet” yazısı vardı mesela geçen hafta New York Times gazetesinde.
Artık bu konu açıldı. Çünkü kaçınılmaz bir şekilde, ilişkileri öldürüyor. Her türlü ilişkiyi! Sevgilinle olan, ailenle olan, kardeşinle olan, arkadaşınla olan, işinle olan, ağaçla olan, kediyle olan, çocuğunla olan.
Kısaca hayatla olan.
Coca Cola’nın reklamı bizimle dalga geçiyor. İyi yapıyor.
Diyor ki, sevgilinizin gözlerine bakacağınıza sosyal medyada elalemin gözlerine bakıyorsunuz.
Yemeğinizi tadacağınıza, fotoğrafını çekiyorsunuz. Kediniz gözünüzün önünde sizinle oynamayı beklerken, Facebook’ta birinin koyduğu kedi videosunu izliyorsunuz!
Pes! Bunu önlemek için yeni hunisini öneriyor bize. Huniyi boynumuza geçiriyoruz ve artık cebimize bakamıyoruz!
Mecbur sevgilimize, yemek yediğimiz arkadaşlarımıza, kedimize bakıyoruz.
Yani aslında bakmamız gereken ‘gerçek’ hayatımıza.
Sosyal medyada, kendim dahil herkese biraz eleştirel bakıyorum son zamanlarda. Bir şeyi post etmeden önce, ‘Bunu neden koyuyorum?
Hakkımda ne düşünülmesini istiyorum?’ diye soruyorum kendime bir psikolog gibi.
Ve eğer cevap “Güzel olduğumu düşünsünler, mutlu olduğumu, şanslı olduğumu, bir sürü arkadaşım olduğunu, yurtdışında olduğumu, harika bir manzaraya baktığımı, süper bir şey yediğimi, sahip olduklarımı, güzel giyindiğimi düşünsünler” filan gibi şeylerse koymuyorum.
Basit bir fotoğraf ya da video, bir sürü detay dolu.
Mesaj dolu. Referans dolu. Altyazı dolu.
Ve bilmiyorum terapistler bana katılır mı ama kompleks dolu.
Benim de selfie’lerim oldu, kabul ediyorum ama çoğunlukla başkalarının işine yarayacak ya da onlara şu ya da bu şekilde iyi gelecek şeyler koymaya, yazmaya çalışıyorum.
Ve ‘bunu giydim, buraya gittim’ler yerine, ‘bunu düşündüm, bunu yaptım’lar bana daha iyi geliyor. Hava atmalardan, özendirmelerden çok, ilham vermeler beni etkiliyor.
Belki reklamda önerilen huniyi henüz takmadım ama takmam sanmayın.
Gerekirse takarım.
Şimdilik öğlene kadar hiçbir sosyal medyaya batmadan günü yarılıyorum.
Yapılacak bir sürü şey var, başkalarına bakmadan önce. Bir kitaptan sayfalar okumak, müzik dinlemek, yürümek, işine gücüne bakmak bunlardan bazıları.
Bu hafta deneyin derim.
Öğlen 12’ye kadar sosyal medyaya değil, kendi güzel hayatınıza bakın. Nefes alıp vermeyi kutlayın.

Yazarın Tüm Yazıları