Paylaş
17 hece, 3 satırdan oluşan, 5-7-5 hece düzeniyle yazılı, dünyanın en kısa şiirleri.
Öyle kolay değil yazması. Şakacı ama hüzünlü olacak.
Doğayla bir olup, an’a hayret barındırması ve mevsimi de bize sezdirmesi gerekiyor.
İlk iki satırında o an orada gördüğünüz, hissettiğiniz ya da duyduğunuz bir şeyi anlatıyorsunuz.
Üçüncü satırda şaşırtıyorsunuz. Üçüncü satır önemli.
Hem hayreti olacak, hem de beklenmedik bir şey gelecek.
Mesela, Yosa Buson’un “ay batıya uzanırken / doğuya kayıyor / gölgesi çiçeklerin”de olduğu gibi.
Kobayashi Issa’nın, “böylece bahar başlar / eski aptallıklar tekrarlanır / yeni hatalar keşfedilir” haiku’sunda olduğu gibi.
Orhan Veli’nin “Gemlik’e doğru denizi göreceksin / sakın şaşırma”sı gibi...
Dün gece Issa’nın haiku’larını okurken gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
Japonların ilkbaharda açan, her yeri beyaza ve pembenin tonlarına boyayan kiraz ağacının sembolize ettiği şeyleri ve onda uyandırdığı duyguları anlatıyordu. Mesela ilk haiku’ları yazan Basho, şiirine hep şu iki düşünceyi koyarmış. “Mono no aware” geçiciliğin keskinleştirdiği bir güzellik algısı... Ve ‘sabi’ bir çeşit ruhani yalnızlık.
“Hayatımın baharı” şiir kitabında Issa’nın kiraz ağaçlarına yazdığı şiirler, bana hayatın da kiraz ağacı gibi çabucak açıp solan, göz kamaştırıcı güzellikte ama gamlı bir misafirlik olduğunu hatırlattı.
“Hayat ne ki sonuçta / anlık bir buluşma” diyen şarkım geldi aklıma.
Şarkı yazmak tuhaf şey, kendinden büyük laflar edebiliyorsun. Ruhun bir kaç saniye için genişliyor, uzanıp geri geliyor.
Kiraz ağaçları, mart sonu ya da nisan başının herhangi bir haftasında açıyor.
Her sene değişiyor o hafta.
10-14 gün, bir büyü gibi, Japonya’ya baharı müjdeleyip gidiyorlar.
Bu kısa sürpriz, bu unutulmaz güzelliğe şahitlik, bu doğanın eşsiz şarkısı sadece ama sadece birkaç gün sürüyor.
İşte bu yüzden ona yüzlerce haiku yazılmış.
Güzelliği geçiciliğinden koparılamıyor.
Tıpkı hayat gibi. Bir kaç günde açıyor. Bir kaç günde en güzel halinde kalıyor.
Bir kaç günde soluyor. Tıpkı hayat gibi.
Haiku’lardaki kiraz ağaçlarının gölgelerinde, rüzgarlarında gezinirken, benim de içimi o hüzünlü neşe kapladı.
Yasını beraberinde getiren bir kutlama.
Gözyaşlarım ondandı. Basho, “Yapabilseydim / düşen kiraz çiçeği gibi / söylerdim şiirimi” diyordu.
Nasıl ki bir kiraz ağacının tohumunda yaşam ve ölüm aynı anda varsa, hayatın da her anında ikisi dans edip duruyor.
Çılgın bir vals. Gözümüzü kaçırdığımız. (Bu bir haiku gibi oldu).
Ben yine de en çok Issa’yı sevdim.
Bu ağır hüznü, nükteyle daha dayanılır bir hale getirdiği için belki de.
Onur Çalı’nın güzel çevirisiyle İssa’ya vereyim sazı:
Evi dip bucak temizlemiyorum hiç / yaşasın örümcekler...
Yılın ilk günü / tomurcuklanmış her şey / ben de eh işte...
Dışarı çıkar / içeri döner / aşk hayatı kedinin...
Bu hafta belki, biz de yazarız birer haiku.
Paylaş