Paylaş
Pencere nedir?
Telefonumuzun ekran ‘pencere’sine benzemez. Telefonumuzdaki gibi istediğimiz an, kuş resmi açmaz. Trenleri yola koymaz. Güneş çıkarmaz. Sadece gözlemler ve düşüncelere dalarız. Hatta bazen dersler çıkarırız. Geçen hafta, bir yazarın, odasının penceresinden bir olaya şahit olup büyük dersler çıkardığını okudum ve çok etkilendim.
Yazar, kırmızı koltuğunda tembel tembel uyuklarken, bir kaza sesiyle uyanıyor. Pencereden bir bakıyor, bir araba karşıdaki otoparktan çıkmaya çalışırken, parmaklıklara çarpmış. Hem parmaklık zarar görmüş hem de araba. Merakla izlemeye koyulmuş.
Arabanın içinden saçları kazılı, bermudalı, gömleğinin önündeki açık düğmelerden göğsünün kılları görünen bir adam çıkmış. Yazar, adamı görür görmez sevmemiş. Sonra ön kapıdan minicik bir çocuk inmiş. Önde oturan bir çocuk! Yazar, adamı iyice sevmemiş.
Bu zavallı çocuğun, evde babası cips yerken ateşle ve kırık cam parçalarıyla oynayarak büyüdüğünü hayal etmiş. Derken adam, yazarın hiç beklemediği bir hareket yaparak, parmaklığı onarmaya yeltenmiş. Elinden geldiğince yerdeki parmaklığı kaldırıp, dikmeye çalışmış.
Fakat bu sefer parmaklık olanca ağırlığıyla adamın üzerine devrilmiş. Adamın tek sandaleti ayağından uçmuş. Yazar, dayanamayıp kahkahayı basmış. (Nasılsa üçüncü kattaki penceresinin koruması altında.)
Yazar, bu komik sahnenin sonunda, adamın iyice sinirlenip, arabasına binip gideceğine eminken... Adam bir alet çantasıyla çıkagelmiş. Önce devrilen parmaklığı sıkıca yerine çakmış. Sonra parmaklıkta, o çarpmadan önce de eksik olan bir parmaklığı, gidip ilerideki görünmeyen bir parmaklığın parçasıyla tamamlamış.
Bir saat sonunda adamın parmaklıkla işi bittiğinde, parmaklık eskisinden daha iyiymiş!
Yazar, pencerenin önünde kalakalmış. Kafasında, bin bir önyargıyla kurguladığı adam karikatürünü, hayat kırmızı kalemle düzeltmiş. Pencere yine yapmış büyüsünü. Hayatı, kontrolü dışında akıtarak, dersini vermiş yazara.
Yazar, şaşkınlık içinde, kendini yazı masasının sandalyesine bırakmış. Mecbur kendisiyle hesaplaşacak. O beğenmediğim adam bendim demiş. Ben onarmazdım. Ben panik olup kaçardım. Penceresi o gün ona, tevazuyla ilgili dersini vermiş.
Ekrandaki maillerine, daha bir kararlılıkla, ertelediklerine doğru giderek cevap vermeye başlamış. Değişmiş yazar.
Ve o gün bugündür hep merak etmiş, acaba o adam başka neleri daha iyi hale getirdi, onardı...
Ve daha da önemlisi... Ben nasıl ona benzerim?
Paylaş