Paylaş
Dünya zaten zor nefes alıyordu. Hakkından gelmiştik.
Bunların hepsi peş peşe ve hep beraber oldu. Şaştık kaldık.
Evlerimize kapandık çoğunlukla. Çocuklar okula gitmedi. Parka gitmedi. Arkadaşsız kaldı.
Biz de annemizi babamızı göremedik uzun zaman.
Bir süre sonra alıştık, daha fazla dizi izledik, daha fazla yemek pişirdik, daha fazla telefona baktık, kedi aldık eve.
Ne kadar süreceğini bilmezken, aşı geldi.
Bir kısım ben hemen olurum dedi, bir kısım ben bakarım etkilerine öyle olurum dedi.
Beklemeyi öğrendik işte.
Hepimiz arada, Çin’i düşündük.
Wuhan’daki vahşi hayvan pazarını.
Erkeklerin cinsel güçlerini artırmak için pangolin yediğini.
Zaten daha önce de bir sürü virüsün o pazardan çıktığını okuduk. Anlayamadık bir türlü.
Nasıl yarasadan pangoline oradan da insana geçen bir şey, sokakları, evlerin kapılarını, sınırları kapadı.
Nefessiz bıraktı milyonlarca insanı.
Her şeyi bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz ve anlayamayacağımız ve anlatamayacakları ve anlatılamayacağı çünkü bilinmediği gibi bir sürü boşlukla kalakaldık.
Bu sene dünyanın geçirdiği en zor seneydi belki.
Sene biterken, tüm bunlar yetmezmiş gibi, Ertuğrul Abi de gitti.
Çocukluğumun üst komşusu. Kocaman yürekliydi. Bütün gün caz dinlerdi.
Sokaktaki kedileri beslerdi. Elindekiler ağırsa, koşup yardım edenlerdendi.
Babam balkona çıkar, yukarı doğru “Ertuğrul!” diye seslenirdi, o bazen çıkar bazen de çıkmazdı.
Balkonundan hepimizin büyüyüşünü, evden gidişini, kucağımızda çocuklarla geri gelişimizi gördü.
Halimizi hatrımızı sordu. Müziğin derinini, insanların kalbinin yerini bilen, kıymetli Ertuğrul abi. Huzur içinde uyusun.
Yıllar uydurma diyorlar. Yani insan uydurması.
Zaman aslında öyle pasta gibi dilimlenemezmiş. Önemli değil.
Bu sene bitti hissiyle hafifledik hepimiz.
Yeni bir yıl. Yeni umutlar, her şeyin geçeceği hissi geldi.
Geride kaldı iki bin yirmi. Gidişine sevindik.
Bir ocak, iki ocak, üç ocak en baştan saymaya başladık ve bu zamanları ayırdık bir öncekinden.
Ben de umut doluyum. Yine de her şeyi berbat etmiş olan insanlığa güveniyorum.
Ben de herkes gibi önce, bir süre dondum.
Ne olduğunu anlayana kadar, çalılığa saklanmış ürkek kirpiler gibi dalların arasından dünyayı izledim.
Sonra sıkıldım ama bundan. Ormana girip yürümek, gitar çalıp şarkı söylemek istedi canım.
Çıktım da güneşe aferin bana.
Hiçbir şeyi bilmeyerek ve öngöremeyerek, sadece yüreğimde yazılı ‘geçecek’ dövmesiyle yol aldım.
‘Kor’dan ‘koza’ya geçtim.
Öyle demeyelim böyle diyelim şakasını yaptılar. Ama ben ciddiydim.
Bir şeyin üstesinden geleceksek, ona yeni bir isim takmak şarttı. Başka türlü bakmadan, bazen göremezdiniz önünüzü.
Koza kelimesi kurtardı beni. Şarkılar yazdım. Kendim için yazdım. Aleyna için yazdım.
Okudum, dünyanın en güzel şiirlerini okudum.
Güneşli günlerde güneşin ışığını yuttum.
Bir ormanın tamamını içime çektim.
Dikenleriyle, kuşlarıyla, domuzlarıyla. Dalgaların olduğu kıyılara vardım.
Oğlumla ilk kelimelerini heceledim.
Bu sene neler getirir bilemeyiz. Bilememeyi biliyoruz artık.
Yine de, içinden geçilecek dar deliklerde neler yapacağımızı öğrendik.
Gerekirse onları bir güzel kozalayacağız. Yeni yıl, yeni zamanlar, bize iyi gel bu sefer.
Niyetimizi koyduk, gerisi sende.
Paylaş