Paylaş
Doğurmadan önce bilmezdim.
Zaten hep erkeksi bir tiptim ben.
Hani şu ecnebilerin ‘tomboy’ dedikleri tipten.
Hiç ellerimi zarif bir şekilde çantalardan sarkıtamadım. Yirmilerimde, kendime derinlik katmak için denediğim üç beş sigara girişimim elimde patladı.
Herkesi fransızlaştıran sigara, bende tarlada çalışmaya iki dakika ara vermişim gibi durdu.
Topuklu ayakkabıları hiç anlatmıyorum.
Hızımı kesiyorlar. Üniversitedeyken birisi benim için, anime olana kadar çok zarif görünüyor demişti.
Bunların sebebini biliyorum.
Şu koskoca, ağzımdan yerli yersiz hapşurur gibi fırlayan kahkaham!
Yaa, işte böyleydim ben.
Kadınsı şeylere pek vakti olmayan, hiperaktif bir kız çocuğu.
Hayat da, uzun zaman çocuk kalmama yardım etti.
Yetişkinlerin konu edindikleri çoğu şey, bana sıkıcı geliyordu.
İşimi bulmuştum. Şarkı söylüyordum.
Şarkı söylemek diğer işlere benzemiyordu. Büyümem gerekmedi. Bu, geçen yıla kadar böyle gitti.
Yani ben, afedersiniz eşek kadar olana dek!
Sonra ben anne oldum.
İçimden matruşka gibi bir oğlan çocuğu çıktı. Ve böylece benim çocukluğum, bana tıpatıp benzeyen oğlum Aziz Arif’e geçti.
Sonra kafam iyice karıştı. Şimdi ben kimdim?
Çocuk kalan ‘tomboy’ nil mi?, kendini inşa eden Nil Karaibrahimgil tötötöy mü?, Serdar’ın aşık olduğu kadın mı? Yoksa yeni anne Nil mi?
Birini emzirirken, öbürü elimden kaçıyordu. Keşke kediler gibi bir sürü memem olsa, hepsini beslesem, ama bende iki tane var ve onlar da şu an Aziz Arif’in.
Tabi ki, beni kendi halime bırakmadı hayat.
Bıraksa, oğlumu ve Serdar’ı alır buralardan uzağa, koskoca bir yatağın olduğu bir yere gider, üçümüzden sevgi sandöviçi yapar dururum.
Gerçi bu beni yine, anne Nil’e götürür. Hmmm.
İşler güçler gelmeye başladı üzerime.
Konserleri durdurdum ama başka şeyler cezbetmeye başladı.
Mesela şarkılar yazmak, yine çıkıp bir şeyler söylemek...
Belki Aziz Arif’e ayak üstü söylediğim şarkılardan bir albüm yapmak?
Bir tane hızlı bebekleri çoşturan, bir tane de yavaş sakinleştirip uyutan?
Gerçi bu beni yine, anne Nil’e götürür! Hahah.
Şaka bir yana, kafamı dışarı çıkartmaya mecbur kaldım diyebilirim.
Hayat dürtükledi. Kaldır kafanı memelerinden dedi.
Toplantılara gittim. (topuksuz).
İmzalar attım. Tamam yaparım’lar dedim.
Kıyafet provaları oldu.
Yüzüme yine ışıklar vurdu.
Kahkül kestirdim.
Kahkül kestirdiğin iyi oldu denildi. Kötü oldu denildi.
Kilolarını verdin denildi.
Kilolarını daha veremedin denildi.
Herkes konuştu. E, hakkında konuşulacak bir değil iki değil bir sürü nil olunca normal tabi.
Neyse ki, ‘neyse’ diyeceğim güne geldim. Neyse ne!
Şöyle bir 360 derece döndüm kendi etrafımda.
Evet kafam karışık. Ama iyi bir karışıklık.
O, ne yöne gideceğini bilememe karışıklığından değil.
Uyuyan Nil’leri nasıl uyandıracağımı düşünüyorum.
Şu anda evde cirit atan Nil’i bir görseniz, diğerlerinin bahsini bile açmak istemiyor!
Sarmış kollarını oğluna, dans edip şarkı söylüyor. Koklayarak nefes alıyor. Her şeyi unutup gidiyor. Kendini nillerin sultanı sanıyor.
Ama değil. Tomboy Nil, tötötöy Nil ve ‘the lover’ Nil var.
Hiçbirini kafese koymaya niyetim yok.
Çünkü hepsi birleşince ben oluyor onların ve tıpkı romanlardaki gibi: Hikaye tüm hızıyla devam ediyor.
Paylaş