Antalya’dayım. Yağmur var. Olur öyle. Otele doğru gelirken, etraf ıslandığında içimdeki kurtçukların da, tıpkı toprakta olduğu gibi çıktığını fark ettim.
Damla damla pencereler, daha net düşünmemi sağlıyor. Bu aralar gece yatmadan, beynime girmesini istediğim bazı güzel cümlelerle dolu kitaplar okuyorum. Çünkü geçenlerde, ben uyurken, kafamın içindeki bir kütüphane memuresinin, düşüncelerimi raflara kaldırdığını hissettim. Topuk seslerini, merdiven sesini, sandalye sesini bile duydum. Demek bu, mühim bir zaman. Bazı rafların, bir daha hiç ziyaret edilmediğini düşünürsek, iyice öyle... Ben de uyumadan, hazırlop bazı hayat gerçeklerini bir bardak suyla yutup, öyle uyuyorum. Memure onları alıp, alakalı başlıklarla beraber gruplayıp, anlamlandırıyor. Ve sabah, başka bir karesinde uyanıyorum bu oyunun. Yoo, delirmedim. Kitap isimleri mühim değil. Herkes duyduğu lafları dinliyor zaten. Şarkılar için de geçerli bu.
Hah, yağmur ve düşünce. Aklıma üniversitedeyken, bahçeden sınıfa yürüdüğüm küçük ama uzun mesafe geldi. Yağmur yağdığında, yere bakarak hızlı hızlı yürürdüm. Yere bakarak, çünkü insanın düşüncesi kafasını eğince, ayağının önüne düşer. Hızlı hızlı, çünkü insan yalnızken gideceği yere hemen varmak, ve orda birileriyle buluşmak ister. Sokaklarda da, yağmur olsun olmasın, yalnızlar hızlı yürür. Ben, bu yürüyüşlerde, kendimi düşünürdüm. İçimin haritasını. Amerikamı, İzlandamı, Kuantamelamı. Hiç ayak basmadığım yerleri. Kristof Kolombumu. Titaniğimi. Himalayalarımı ve musonlarımı. Dünyamı işte. Herkes gibi.
Bunun ne kadar güzel birşey olduğunu insan büyüyüp, tasalarla tanışınca unutuyo mu ne! Çok tasalı olduğumdan değil, his işte. Kendinden çıkıp, başkalarının dünyasına girince, başkalarından doğru kendine bakmaya çalışınca başkalaşıp, kendine bir başkası olabilirsin yani. Sonra da başkalaşım kayaları kadar, katılaşıp, kalabilirsin. İnsanın gözü, sadece içinden dışına bir manzara sunarken ne hazin bir son olur bu.
İnsanın en güzel seyahatleri kendi içinde yaptığı iç hat uçuşları. Dış hat uçmak istediğindeyse, en güzeli kitap. Çünkü insanı kahve sohbetlerinin ötesinde tanıma ve ortaklık kurma ihtimali veriyor. En son Rus ....., eve gelince karısından çok eski bir arkadaşına rastladığını sakladı. Niye sakladığını anlayabiliyorum. Ve hap lafım da şuydu: study yourself. (kendini çalış) Hallacı Mansur’un son sözüymüş bu. Bir bardak suyla yutulsun...