Paylaş
Bazı kelimeler, sadece belli dillerde yaşar. Çok şey söyler.
Biz insan olduğumuzdan o duyguları biliriz, ama ismini kendi dilimizde koyamayız.
Adsız bir sokak çocuğu gibi, arada bir belirir ve kaybolur.
‘Weltschmerz’ de öyle bir kelime. Almanca bu kavram. Dünya halinden duyulan acı. Dünya ıstırabı, dünyanın karnımızdaki ağrısı, dünya üzüntüsü anlamına geliyor. Filozof Cioran’ın hakim duygusuymuş. Hepimiz onu biliyoruz. Hele bugünlerde.
Temmuz bile içimizi ısıtamazken.
Kafamızdaki ideal dünyayla olan dünyanın uçurumunun hissi.
Dünyanın gidişatından duyulan sızı.
Ağrıların en derinden sızlayanı. Doğduktan hemen sonra başlayanı.
Bazı duygular var, insan olmakla beraber geliyor.
İki gözü, iki kolu olmak gibi. Hepimiz yüzüyoruz içinde. Konuşamıyoruz. Anlatılmıyor. Kalpte atıyor, akla geliyor, ürpertiyor, başta ağrıyor, gece uyandırıyor... İsmi konmuyor.
Weltschmerz...
Seni duyar duymaz tanıdım. Sen bir hayal kırıklığının adısın.
Hayal kurup, hayali kırılmayan mı var.
Her hayal bir yerinden kırık. Gerçekleşeni bile yamuk.
Dünya halinin optik yanılması gibi bir şey. Serabı var bu hayatın.
Bir türlü başaramadığımız ‘şu anda yaşa’nın bize en büyük vaadi de bu değil mi?
İdeal sen, ideal hayat, ideal dünyayı düşünme, şu an kaşıkladığın çorbayı düşün.
Bu senin tek çıkışın. Katılıyorum.
Bu mindfullness denilen anın farkındalığından her kopuşumuz, bizi welschmertz’le buluşturuyor.
Bizim duyguları anlamak için mutlu mutsuz gibi ikilemelere değil, böyle geniş, içine her şey sığan kelimelere ihtiyacımız var.
Portekizcedeki ‘saudade’ gibi.
Aynı anda hem mutlu hem de mutsuz olabilirsin saudade de. Sevincin buruğu olur mu, olur.
Üzüntü veren olaylara özlem duyulur mu, duyulur.
Aynı anda hem şimdide, hem de geçmişte olunur mu, olunur.
Oktay Rifat’ın dediği gibi: Güzel şeyler düşünmeme rağmen / ağlamak geliyor içimden.
Hepimiz, istediğimiz bir sürü şey olmasına rağmen, neden hâlâ tamamlanmamış olduğumuzu merak ediyoruz.
Bir boşluk doldurma cümlesi gibi, tam ortamızda bir çizgi var.
Keşke cevabı aşağıda ters yazsa, ama yazmıyor da. Öyle üşüyoruz onunla. Baş başa kalıyoruz.
O boşluk küçülmüyor, silinmiyor, karalasan da cümlen tamamlanmıyor.
Herkes o boşluğa bir şey yazmaya çalışıyor.
Kimi sevgiliyi, kimi çocuğu, kimi işi gücü, kimi yarını, kimi dünü...
İşte o boşluğa bakakaldığımızda hissettiğimiz o duyguların isimleri bunlar...
Weltschmerz, saudade, siz olmasanız bu duygular öksüz kalacaktı.
Beyrut’a gittiğimde bu duyguların koca dalgaları vurmuştu bana.
Dönüşte bir hafta yatağa uzanıp, Fairuz dinledim, Souad Massi dinledim.
Delik deşik binaların sokaklarında sabahlara kadar eğleniyorlardı.
Şarkılar biliyor bu hisleri.
Bir Sezen Aksu şarkısında o yüzden dans ederken ağlayabiliyoruz.
Duygularımız kokteyl. Hiç kimse hiçbir anda tek bir şey hissetmiyor.
Bu kelimeler insan yanımıza pansuman yapıyor.
Bir anne gibi saçımızı okşuyor.
“Biliyorum” diyor.
“Anlıyorum” diyor.
En önemlisi de, “buradayım” diyor.
Paylaş