Paylaş
Ben böyle bir kutlamayı, mesela Boğaziçi Üniversitesi’ne girdiğimde yaşamıştım. Fakat, bir anaokuluna kabul edilmekte bu kadar heyecanlanılıcak ne var? ‘Aa, olur mu?’ dediler. “Eğer bu anaokuluna girerse, en güzel okullara devam edicek. Eğer buna kabul edilmeseydi, hiç o okullara gidemeyecekti.” Hmm, ilginç diye düşündüm, demek üç yaşa kadar geri çekmişler o ‘çizgi’yi. Hani, ‘hayatta önce şu olur, sonra bu, sooonra o’ çizgisini. Sanki hayat lineer gibi yapan çizgi. Bize her şeyin bir sırası olduğunu ve birini bitirmeden öbürüne başlayamayacağımızı salık veren çizgi. Ted’de, Ken Robinson’un konuşmasını izlediğimde, aynı örneği vermesine çok şaşırdım. O da, ‘anaokulu kolej demektir’ sloganlı yeni dünyaya karşı. Üç yaşındakiler sıraya girip, görüşmeye alınıyorlarmış. Evet ÜÇ! Adam, müthiş dalga geçiyo tabi... Diyo ki üç yaşındaki bir insanın cv’sine bakıp ne diyebilirsin şunu mu?: Hmmm, tam 36 aydır hayattasın, VE BU MU YANİ SADECE YAPTIĞIN? Bir şey başaramamışsın! Üstelik ilk 6 ay sadece süt emmişsin!
Oysa ki hayat lineer değil. Hiç olmadı. Olmuş, boylu boyunca yatan geçmişler bile düz değil. Zaman, hiç öyle gitmedi. Bir basamaktan öbürüne doğru, gide gide bir yere varılmadı. Bir yere varıldıysa, hep beklenmedik yerlere basmaktan oldu. Hayat organik. Birbiri içine geçik, iç bükey, dış bükey, kare kare... Ama asla düz değil! ‘Anaokulu anaokulu demektir! 3 yaş, 6 yaşın yarısı değildir.’ diyo Ken Robinson. Eğitim sistemi eskidi. Bugünkü dünya çok değişik ve dünyanın bütün eğitim sistemleri, tabi ki Türkiye’deki de, eski bir mantrayı tekrarlıyor. Artık lafı edilmez cümleler, hiçbir yeri aydınlatmaz ışıklar, hiçbir kapıyı açmaz ağır anahtarlar taşıyor ceplerinde.
Tıpkı, bugün bir teenager’in saat takmaması gibi, değişen birçok mental aksesuvar ve yeni oyuncaklarla donatılmalı eğitim. (bugün teenager olan biri, saat denilen ve kola takılan şeyi fazla ‘tek fonksiyonlu’ buluyor. Sadece zamanı gösteren bir şey, çok sıkıcı ona göre!) Aynılaştırmadan. Üniformalaştırmadan. Herkese her şeyi aynı hızda öğretip, aynı derecelerle, aynı kolejlere sürmeden. Hayalleri, hayalet avcıları filmindeki gibi, bir kutuya yakalamadan. Ama en önemlisi, yaratıcılığı öldürmeden. Ken diyor ki: Bugünkü eğitim yaratıcılığı öldürüyor! Çünkü doğru ve yanlışı empoze ediyor. Çocuğun yaptığı, kimseye zarar vermeyen bir şey, nasıl ‘yanlış’ diye damgalanabilir? Konu uzun, çok yazabilirim, ama küçük bir örnekle bitireyim, oradan ne demek istediğimi anlarsınız:
Beş yaşındaki küçük kız, kağıda resim çizmektedir. Öğretmen yanına sevecenlikle gelir ve sorar:
- Ne çiziyorsun?
- Tanrı’yı...
- İyi de Tanrı’nın neye benzediğini kimse bilmiyor!
- İyi ya, bir dakikaya öğrenicekler!
Paylaş