Ben bu değilim

Çok minicikken avuçlarımıza konuyorlar.

Haberin Devamı

Sadece yatabiliyorlar, sadece ağlayabiliyorlar ve sadece çok yakını görebiliyorlar evimize geldiklerinde.

Sadece yatabildiğinizi, sadece ağlayabildiğinizi ve sadece çok yakını görebildiğinizi düşünün...

Öyle birkaç ay geçiyor, sonra oturabiliyorlar biraz.

Tavan ve yakın yüzler dışında da bir şeyler görünür oluyor.

Önce annenin, sonra anne ve babanın varlığı, sevgisi hissedilir oluyor.

Acıkırsam yemek verirler, altıma yaparsam temizlerler ve canım yanarsa çözüm ararlar diyorsun.

Şanslıysan sevgiyi bocalıyorlar sana. ‘Güvendeyim’ diyorsun, bu koca bilinmezlik içinde.

Bu zamana kadar seni pek tanımıyorlar tabi.

Bir insan gak guk iki kelime ederken ve temel ihtiyaçları için sürekli yardım isterken, kendini nasıl anlatabilir?

Biraz büyümeye sabrediyorsun tanışmak için.

Haberin Devamı

Neyse ki yıllar su gibi geçiyor.

Yürümek, koşmak, cümleler kurmak derken oh be diyorsun, şimdi kendimi anlatmaya başlayabilirim.

Onlarsa her gece seni öpüp uykulara yatırırken, seninle ilgili hayaller kuruyorlar gizli gizli. Sen bunları bilmiyorsun.

Bilsen şaşardın! Birisinin sizinle ilgili hiç olmadığınız ve hiç istemeyeceğiniz hayaller kurduğunu düşünün...

Biraz daha büyüyüp artık bir çocuk olduğunda, nasıl biri olduğun aşağı yukarı belli oluyor.

Bezelyeyi sevmediğin, futbol sevdiğin, annen annesine bayılsa da senin o Deniz denen çocuğu pek sevmediğin, yüzmeyi sevdiğin, matematiği becerdiğin, kitap okumakta zorlandığın, evde kalmayı sevdiğin, yumurtayı sevmediğin, ejderhalara hayran olduğun, uno oyununda iyi olduğun.

Renklerin belirmeye başlıyor birer birer.

Korktuğun kırmızlar, içini ısıtan sarılar görünür oluyor. Huyun suyun...

İnat ettiğin şeyler, inatla üzerine gittiğin şeyler, sabrın, kalbindeki sevgi miktarı, başkalarına olan ihtiyacın, hayvanlara bakışın, doğayla ilişkin, annenle babanla yaptığın farklı anlaşmalar...

Hepsi toplanıp sen etmeye başlıyor.

Şu seni yatırırken hayallere dalan annenle baban vardı ya, şaşırıyorlar bunların çoğuna.

Şaşırıyorlar çünkü seni bilmeden, seninle ilgili hayaller kurdular. İkincisi, senin yerine seninle ilgili hayaller kurdular.

Haberin Devamı

Bu her anne babanın düştüğü ilk tuzak.

Sen ilk okula başladığında, onların da gitmesi gereken ilk okul bu oluyor işte.

“O başka biri. Başka hayalleri, arzuları ve korkuları olan yeni birisi. Bana benzese de burnu, sana çekse de inadı, o yepyeni, o bambaşka, o bize hiç benzemeyen biri” demeleri gerekiyor.

Diyeni oluyor, diyemeyeni oluyor.

Emzikten kopamayan çocuklar gibi, hayalinden kopamayanı oluyor.

Sonra artık sen kocaman oluyorsun. Kendini de çok iyi biliyorsun.

Şanslıysan hayalini hâlâ görebiliyor oluyorsun. Hazırsın hayata.

Fakat işte o anda, seni duymayan, hayalini reddeden, seni kendi hayallerine tıkıştırmak isteyen anne babaların olabiliyor.

Haberin Devamı

Onlara karşı her zaman güçsüz oluyorsun.

İlk gün yatarak ve ağlayarak kucaklarına konduğun için, senin üzerinde sonsuz bir karar ve hayal hakları olduğunu zannediyorlar.

Bu yanılsama geçmiyor. Senin daha ilk günden tam olduğunu bilmediklerinden, seni sürekli kendi bildikleriyle tamamlamaya çalışıyorlar. Halbuki o şiir ne güzel.

“Çocuklar geleceğe atılmış bir ok” diyen. “Sizden çıktılar, size ait değiller, hayata aitler” diyen.

Şiir kalıyor işte bütün bunlar zaten. İsyanın başlıyor sonra. Başlasın iyidir isyan.

Koparman için prangaları, kaslarına güç veren isyanın olur.

Ben yumurta sevmiyorum, Deniz’i sevmiyorum, matematik sevmiyorum diye bağırmaya başlıyorsun.

Haberin Devamı

Aslında kırk kere söylemiştin ama çocuk sesinden dinleyince duyulmuyordu çoğu şey.

Şimdi bir de ergen sesinle deniyorsun kendini anlatmayı.

Ben bu değilim, burada mutlu değilim, hayallerim bu değil diyerek, onlardan yardım istiyorsun son kez, çaresizce. Duyarlarsa yaşıyorsun.

Duymazlarsa Enes Kara gibi ölüyorsun.

Yaşarsan da ölüyorsun.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları