Paylaş
Kitabın ismi “Daily Rituals: Women at Work” (Çalışan kadınların günlük ritüelleri)
Yazarı Mason Currey, Coco Chanel’den Virginia Woolf’a, Martha Graham’dan Frida Kahlo’ya kadın sanatçıların günlük çalışma ritüellerini araştırmış.
Kendimi yüzyıllardır akan kadın sanatçılar nehrinde yıkanır buldum.
Her damlasını bildiğim, her denileni anladığım, her tuzunu tattığım, oh.
İçime serin sular serpilmedi desem yalan olur. Çoğu zaman neyi nereye yerleştireceğimi bilemeyip, kendime rutinler uydurmak zorunda kalmak bana zor gelmişti.
Bir patron, iş arkadaşları, ortak bir masa aradığım çok oldu.
Fakat gel gör ki, yapabildiğim şeyi sadece tek başıma yapabiliyorum.
Yalnızken oluyor olanlar.
Sanki sadece kendime söylediğim sırlar var ve onları tek başımıza olduğumuzda söyleyebiliyorum.
Şimdi okuduğumda görüyorum ki, bu kadınların çoğu aynı şeylerle boğuşmuş.
Kendilerine ait odalara kaçmışlar.
Çocukları okula gönderip, koşa koşa işe koyulmuşlar.
Ev işlerini becerememişler. Oh be dedim. Oh.
Tabii ki, 143 de birbirinden farklı. Hiç evlenmeyen çok.
Kendini sadece sanatına adayan. Onları da duydum ama bana asıl ilham veren benzerlerim oldu.
Çocukları okuldan gelene kadar vakti olanlar.
Sabah dokuzdan akşam üçe kadar kendi suyunu sıkanlar. Suyunu sıkanlar diyorum ama sıkınca çıkmıyor su, onu da söyleyeyim.
Tıpkı benim gibi, kararsız ve ilhamsız koltuklarına çöküp kaldıkları günleri çok olmuş.
Bana da oluyor. Ne yapacağıma da, nasıl yapacağıma da karar veremeden gün bitiyor bazen.
Şimdi anlıyorum ki, onlar da lazım.
Kadınlar birbirleriyle daha çok konuşmalı, daha çok anlatmalı.
‘Ben de, bana da, benim de’ demeli daha çok.
Bu öyle bir pansuman ki, öyle bir paylaşım ve sevgi ki, her şeye iyi gelir.
Çoğu zaman mühürlü dudaklarımızın içindeki kelimeler, kapalı kapılarımızın ardında olup bitenler o kadar benzer ki!
Bu kitabı okuyana kadar, benimle aynı suda çırpınan bu 143 kadından haberim bile yoktu.
Artık var. Yalnızlığımda tek başıma değilmişim şükürler olsun.
Yemek yapmadığım için kendimi kötü hissetmiyorum mesela.
Ruhlara yemek pişiriyorum ben yazarak söyleyerek.
‘Başkalarıylayken kafan senin değil’ diyen de var, ‘Bütün hayal kırıklığına rağmen devam etmen gerekir’ diyen de.
‘Yazdığın şey senden değil de, senin içinden geçerek geliyorsa o eşsiz bir iş olur’ diyen var.
O kadar iyi biliyorum ki ne demek istediğini.
Geçenlerde bir arkadaşım, her ay kadın çemberi yaptığını söyledi. Kaç kişisiniz dedim, 25’miş.
25 başka kadın. Yaşlısı genci, evlisi bekarı, çocuklusu çocuksuzu, çalışanı çalışmayanı...
Her ay bu çemberde buluşup, söylemek istedikleri cümleyi söylüyorlarmış.
İçlerindeki bir şeyi dışarı bırakıyorlar. Sonra diğer kadınlar alıyor eline sazı.
‘Ne güzel, kimsenin terapiye gitmesine gerek kalmaz böyle bir çember varken’ dedim.
Gerçekten çok güçlü bir bağ bu.
Siz hayatınızda bir çemberde oturdunuz mu?
Oturmadıysanız tavsiye ederim, hiçbir oturuşa, duruşa, oluşa benzemez çember.
Herkesin herkese baktığı bir balkon gibi. İnsan insana komşuluğuna ayar orda.
Belki bir çemberim yok ama artık bir kitabım var.
Kitabımda kadınlar, anlattıkça anlatıyorlar.
Beni duyduklarını da biliyorum. Onları okuduğumu da biliyorlar. Nereden mi?
Her şeyin neredeni de yok işte.
Paylaş