Yeni yılda geçmişle hesaplaşalım

YENİ bir yılın kapsındayız. Birkaç gün sonra bir takvim yılını geride bırakacağız.

Tatlı ve acı hatıralarıyla bir yıl uzaklarda kalacak. Aslında her birimizin yaş kütüğüne bir yıl daha eklenecek. Her canlı için kaçınılmaz olan gerekli sona doğru biraz daha yaklaşacağız. Bu gerçeği ürkmeden, korkmadan, telaşa kapılmadan görebilmek lazım.

Yeni yıla girerken hep beraber muhasebede (özeleştiride) bulunalım. Kendimize acımadan, gerçekleri görerek, ders almaya çabalayarak hayatımızı gözden geçirelim. Nerede hata yaptık, yapmamamız gereken neleri yaptık? Nerede doğru şeyler yaptık. Hangi doğruları hayatımıza taşıdık. Bu geçen yıl içinde başkaları tarafından bilindiğinde "yüzümüzü kızartacak" neler yaptık. Hani kul bilmese de Allah (CC) biliyor ya! Hani kul unutur da Allah kandırılamaz ya! Hani kul kandırılabilir de Allah kandırılamaz ya! İşte kaç tane böyle günah, "bozuk ve kirli iş" yaptık acaba! Belki de hiç yapmamışız. Belki de manevi sicilimiz çok temizdir. Keşke böyleyim diyenlerden olabilseydik. Keşke Yüce Rabbin huzuruna hemencecik çıkabilecek kadar temiz ve duru olabilseydik. Keşke ya Rabbi, şu an beni alsan karşına çıkabilecek kadar temiz, hazır ve donanımlıyım diyebilseydik.

* * *

İç muhasebe konusunda en zirvedeki isimlerden biri olan Hz. Ömer (RA) bir hutbesinde önündeki cemaati şöyle uyarıyordu: "Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartın. Hesaba çekilmek üzere, kıyamet günündeki büyük duruş (arz) ve huzura alınma için gerekli hazırlıkları yapınız. O gün huzura alınırsınız, öyle ki size ait hiçbir sır gizli kalmayacak, bütün sırlar meydana çıkacak."

Doğru, hesaba çekileceğiz. Çok uzak olmayan yakın bir gelecekte. Herkesin hesabı kedisine ne de çok yakındır değil mi? Ameller de tartılacak. İyilikler ve kötülükler; günahlar ve sevaplar; zulümler ve bağışlamalar, hepsi tartılacak. Ters bir bakışımız veya sevgi dolu bir tebessümümüz. Hepsi, ama hepsi tartılacak. "Affedilmemiş bütün günahlar veya kirletilmemiş bütün iyilikler" o gün teraziye konacak.

Ve mahşer gününde hesap için getirileceğiz. Yalan ve yanlışlık üzerine kurulan dostluklar o gün pek fayda sağlamayacak. Kuran-ı Kerim çok net bir ifadeyle bizi uyarıyor: "Dostlar o gün birbirlerine düşmandır, takva sahipleri hariç" (Zuhref, 67). Zor bir gün. Çetin bir dönemeç. Tanıdık, tanıdığından kaçacak. Yüce Kitap bunu öylesine çarpıcı bir dille anlatır ki; mahşer günü veya öncesinde, "İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır" (Abese, 34/37).

Yaşadığımız günlere hiç benzemeyen bir gün! Yaşadığımız dünyaya hiç benzemeyen bir álem! İnsan çocuğundan kaçar mı? Bu dünyada belki kaçmaz ama o gün kaçacak. Acaba benden bir şey isteyecek mi diye! Bir günahını yüklemek ister mi diye, kaçacak. Baba ve anneden de kaçılacak. Kuran böyle diyor. Bugün için bu ifadeleri anlamakta zorlananınız çıkar belki. O kadar çetin mi o gün diye sorabilir bir kısmımız. Evet, o kadar zor ve çetin. Çünkü o gün, bugün değildir. Bugüne hiç benzemeyecektir. O gün yüzü ak olanlardan olmayı dileyelim. Rabbim, tümünüzü onlardan eylesin.

Ve o gün bütün sırlar ortaya saçılacak. Kimsenin gizlisi, saklısı kalmayacak. Aman duyulmasın dediğimiz her şey apaçık konuşulacak. Bilinmesin dediğimiz bütün gizlilikler ortaya konacak. İnsanlar kıskıvrak yakalanacaklar. İtiraz edecek bir makam da yok ki o gün. Kimi yalanlayacağız ki! Kime itiraz edebileceğiz ki! Allah’la muhatap olanın, başka muhataba ihtiyacı var mı? Ne dersiniz, yukarıdan beri yazdıklarım ürkütücü mü? Belki içinizden birazcık da olsa kızmışsınızdır. Yeni bir yılın arifesinde zor cümleler bunlar diyeniniz olmuştur belki. O zaman ben sorayım; ne zaman yazılmalı bunlar. Yazmak için en uygun zaman dilimi hangisidir dersiniz. İç muhasebe için bugünlerden daha uygun olanı var mı? Veya yazmasak, hatırlatmasak bunları, olmayacak mı, bütün bunlar. Duvarın ötesini göremeyenin, duvarın ötesi yok demesi mümkün mü? Tabii ki hayır.

* * *

Bizi ürküten bu muhasebe duygusu, sevgili Peygamberimizi de korkutmuş ve gözyaşları dökmesine sebep olmuştur. Abdullah bin Mesud (RA) anlatıyor: Bir gün Peygamberimiz (SAV) bana, "İbni Mesud! Hadi bize Kuran oku!" buyurdu. Ben de, "Kuran sana indirilmişken ben mi sana Kuran okuyacağım" diye sordum. Peygamberimiz, "Kuran-ı Kerim’i başkasından dinlemeyi çok severim" buyurdu.

Bunun üzerine kendisine Nisa Suresi’ni okumaya başladım. "Ey Muhammed! Kıyamet günü her ümmetin içinden bir şahit çıkardığımız, seni de bunların aleyhine şahit tuttuğumuz zaman bakalım halleri nasıl olacak" (Nisa, 41) ayetine gelince, Resulullah’ın sesini duydum. Bana, "Şimdilik yeter" diyordu. Durdum. Başımı kaldırıp baktım, iki gözü iki çeşme ağlıyordu.

Yeni yıla girerken tabii ki birbirimizi arayacak, yeni yıl hayırlar, güzellikler getirsin diyeceğiz. Sevineceğiz. Ama zamanımızdan birazını da muhasebeye ayıralım. Yazımızı sevgili Peygamberimizin oturduğu mecliste en az yüz defa okuduğu şu duayla bitirelim: "Allah’ım! Beni bağışla ve tevbemi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri kabul eden, koruyup gözetensin."

SORALIM ÖĞRENELİM

Kalbime bazen dini konularla ilgili kötü vesveseler geliyor. Bundan sorumlu olur muyum?

Harun KOCA/ MANİSA

Sözlükte fısıltı, hışırtı gibi gizli söz, fiskos, kuruntu, gibi anlamlara gelen vesvese; şeytanın kötü bir işin yapılması, iyi bir işin terk edilmesi veya geciktirilmesi ya da eksik yapılması için insanı kışkırtması, aklını çelmesi, nefsin bayağı arzularına uymaya teşvik etmesi anlamında da kullanılır. Vesvese kelimesi Kuran-ı Kerim’de dört yerde geçmektedir. Vesvesecinin (vesvas) şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiş (Nas, 114/1-6). Şeytanın Hz. Adem ile eşini cennetten vesvese yoluyla çıkardığı bildirilerek müminlerin bu konuda duyarlı olmaları ısrarla istenmiştir (A’raf, 7/20). Hz. Peygamber de müminlere vesvese ile hareket etmemelerini tavsiye etmiş, vesvesenin dini, hukuki bir hüküm doğurmayacağını bildirmiştir (Buhari, Talak, 11). Visvas da aynı anlamdadır. Kişi kalbine doğan düşüncelerinden, eyleme dönüştürülmedikçe sorumlu değildir. Buna göre kalbe doğan vesvese sebebiyle kişinin dinine zarar gelmez. Kişi vesveseden etkilenmemeli, kendisine iyi şeyler telkin etmeli ve hatta Felak ve Nas surelerini okuyarak manen kendini güçlendirmeye çalışmalıdır.

Sonradan Müslüman olan bir kişinin sünnet olup ismini değiştirmesi şart mıdır?

Zeki GÜR/NİĞDE

Müslüman olmanın tek şartı, kelime-i şehadet getirmek, yani Allah’ın birliğini ve Hz. Muhammed’in (SAV) Allah’ın kulu ve peygamberi olduğunu kabul etmektir. İslam dinine giren kimse için sünnet olmak, dinimizin inanç esaslarından biri olmamakla birlikte önemlidir. İsim değiştirmek ise zorunlu değildir. Ancak ihtida (İslam’a giriş) belgesi almak isteyenler, benimsediği bir Müslüman ismini belgeye yazdırmalıdır. Özet olarak şunu deriz: Tıbbi bir problem olmadıktan sonra İslam’a girenlerin sünnet olması ve güzel çağrışım yapacak bir isim almaları uygun olur.
Yazarın Tüm Yazıları