Tenhada Allah’la olmak ‘Şems ve Mevlana örneği’

HZ. PEYGAMBER (s.a.v.) son hastalığındadır. Son günlerindedir. İnsanlar kapısının önünden hiç ayrılmıyorlar.

Haberin Devamı

O’nu özlüyorlar. O, yorgun ve hasta olmasına rağmen ateşinin azaldığı bir an ayağa kalktı, mescidin kapısına doğru yürüdü, orada duraksadı ve sonra mescittekilerin duyacağı bir ses tonu ile seslendi: “Odama açılan bütün kapıları kapatın. Yalnız Ebu Bekir’inki (r.a.) kalsın. Onun kapısını kapatmayın.”


Denir ki Hz. Ebu Bekir (r.a.) bir gün Peygamberimizin (s.a.v.) yanına geldi, sessizce oturdu. Bir şey soracak ama çekindiği belli. Efendimiz (s.a.v.) dostunun yüzüne baktı. Onun halinden iyi anlıyordu. Dost dostu iyi tanır ya. Sanki ona, hadi Ebu Bekir diyeceğini de, der gibiydi. Hz. Ebu Bekir fısıldadı “Efendimiz (s.a.v.) her an ve her yerde gözümün önündesiniz. Tenhada, yıkanırken, temizlenme yerinde bile mübarek simanız gözümün önünde. Bu manevi halden utanıyorum.” Sevgide “fani olmak sonsuza varmak” buydu. Bütün kapıları kapatıp, sadece dosta giden kapıyı açık bırakmak. Kimse yokken sevgili ile beraber olmak. Halkın içindeyken bile, sûreten orada olmak ama ruhen ötede olmak. Aslında bu hal, yaratılıştan önceki hale dönüşü simgeler. Varlık yokken, Allah vardı. Varlık âlemine geldikten sonra biz, yine O’nun varlığında varlığı bulabiliyoruz. O’nun dışındaki her varlık “ideler âlemindeki gölgelere” benzemiyor mu? Dünya âlemi bir anlamda aynaya yansıyan görüntü değil mi? Aynadakinin gerçeği öte âlemde değil mi?

Haberin Devamı


Varlık âlemindeki en büyük hakikat yüce Allah ile halvet bulmaktır. O’nunla yalnızlıkta buluşmak ve bu buluşma ile yalnızlığı aşmaktır. Bu ise hayli zordur.
Müminlerin yüz binlerinin birinde ancak bu hal bulunabilir. Bu halin sürekliliği kişiye meleklere yakınlaştıracak bir ruh halini kazandırır.


İşte “Hz. Mevlana” ile “Şems-i Tebrizi” arasında görülen vuslat ve sohbet de böylesi bir aşktır. Yüce Allah’a (C.C.) duyulan aşk, hasret, iştiyak ve kavuşma arzusunu, çok sevdiği bir dostun sohbetinde tatmin etmek, aşmak ve doyuma ulaştırmak. Hz. Peygamber (s.a.v.) halvet yalnızlaşma arzusunu Rabbiyle, Hz. Ebu Bekir (r.a.) halvet arzusunu peygamberiyle, Mevlana halvet arzusunu Şems’iyle yakalıyordu. Bu tenhalaşmayı, onun sohbetinde tadıyordu. Tasavvufta anlatılan mürşit ve talebe sohbetinin şifresi de aynıdır. Allah’ı hatırlatacak olan dostun sohbetinde yüce Allah’ı bulmak.

Haberin Devamı


Mevlana
der ki: “Bir gün bende yüce Allah’ın nurunu insanlarda göreyim diye bir arzu uyandı, sanki denizi damlada, güneşi ise zerrede görmek istiyordum.” Mevlana’nın deniz ve güneş dediği yüce Allah (C.C.) idi, damla ve zerre dediği ise sohbet dostu Şems idi. Güneş olmasaydı zerre ile yetinmek bilinmezdi, deniz olmasaydı damlayla yetinmek bilinmeyecekti. Belki zerrenin ve damlanın adı bile olmayacaktı.


Bu neye benzer bilir misiniz? Diyelim ki hayatınızın gençlik yıllarında birine âşık oldunuz. Mesela erkeksiniz ve bir kızı sevdiniz. Ama ona halinizi anlatamıyorsunuz. Sevginizi ilan edemediğiniz için de iç âleminizi paylaşacağınız bir yakın dost edinirsiniz. En sevdiğiniz, güvendiğiniz dostunuza duygularınızı anlatırsınız. O da sevdiğinizin hallerinden, bakışından, sözlerinden yorumlar çıkarır size: “Ama o da seni seviyor, onun da sende gönlü var” gibi sözlerle sizin aşk yaranızı sarar. Siz o dostu saatlerce dinleseniz bile doyamazsınız. İşte yüce Allah’a (C.C.) âşık olan âşıkların hali buna benzer. İşte Hz. Mevlana ile Şems arasında günlerce devam eden sohbetin sırrı budur. Bütün bir ömür devam edebilirdi kesilmeseydi. Yüce Allah’ın (C.C.) aşkında, en sevdiği dostuyla bu aşkı yorumlamak, bu aşkı anlatmak. Tenhada Allah (C.C.) ile beraber olmak anlaşılmadan, Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) Hz. Ömer’in (r.a.), Hz. Ali’nin (r.a.) Peygamberimize (s.a.v) duydukları aşkı anlamak mümkün değildi. Buna eskiler “muhabbet” veya “marifet” demişler. Hz. Ömer şehit olduğunda, Abdullah b. Mes’ud (r.a.) der ki “İlmin onda dokuzu gitti”, sahabe der ki, “Ama içimizde daha çok âlim var. Neden öyle diyorsun?” Cevaben der ki: “Ben marifet ilminden bahsediyorum. Dünya ilminden değil.”

Haberin Devamı


Peki, neden “Tenhada Allah’la (C.C.) olmak” dedik. Şundan dolayı: Tenhada Allah’la (C.C.) olmak şuuru olmayınca kıldığımız namaz bizi temizleyemez.
Tuttuğumuz oruç kabul göremez. Ticaretimizde ahlak hâkim olamaz. Aldatmaktan vazgeçemeyiz. İş ortağımıza tuzak kurmaktan geri duramayız. İmanın ve ibadetin zevkini tadamayız. Aldatan, yalan söyleyen, küçük gören, başkasını cehenneme yakın gören ruh halinden kopamayız. Kısacası ‘ol’amayız. Olduramayız. Müslüman olsak bile kâmil iman sahibi olamayız. Bu hali anlayamazsak, Hz. Mevlana ile Şems arasındaki manevi “sohbet aşkını” anlayamayız.

“Anlayamadığımız bu hali anlatmak için dikenli tarlalarda dolaşmaya devam ederiz.”

Haberin Devamı


Vuslata ereceksen, tenhada, kimse yokken Allah’la olacaksan deneyeceğin binlerce yol vardır. İstersen iyilik et, istersen namaz kıl, istersen bir dostla sohbet et, istersen Allah’ı (C.C.) zikret, istersen fikr et, istersen Hz. Mevlana’nın dediğini yap: “Mezarlığa git! Orada bir müddet sessizce otur! Orada susmuş söyleyenleri dinle.”


Yüce Allah’ı (C.C.) tenhada anmanın yolu o kadar çok k
i! Tıpkı Hz. Peygamberin (s.a.v.) dediği gibi “Odama açılan bütün kapıları kapatın. Yalnız Ebu Bekir’inki (r.a.) kalsın. Onun kapısını kapatmayın.”

 

SORALIM ÖĞRENELİM

 

Kâbe’ye neden Kâbe denmiştir? Kâbe nedir? (Aysun AYTUĞ-MERSİN)

Kâbe bütün Müslümanların kıblesidir. Mekke’nin ortasında bulunan orta hacimde bir evdir. Kâbe denmesinin sebebi, dört köşeli (Muka’ab-küp) şeklinde oluşundandır. Yani, dört köşeli yüksek yapı demektir. Diğer bir ismi ise Beyt-i Atik’tir. Anlamı şudur: Allah (C.C.) bu evi sırf kullarının ibadetine ayırmıştır. Herhangi bir kimsenin mülkü değil. Bütün dünya Müslümanlarının ortak mekânıdır.  

Haberin Devamı


Dine küfretmek kişinin nikâhını dini açıdan düşürür mü? (Emir UTKU-İZMİR)

Din, Kuran-ı Kerim, ezan gibi mukaddes değerlere saygı duymak şarttır. Bu değerlere küfretmek son derece yanlıştır. Kişi bilerek, tasarlayarak, sözünün hangi anlama geldiğinin farkında olarak bu değerlerden birine küfrederse dini açıdan nikâhını yitirir. Tasarlanmış bu tür küfürler (Allah (C.C.) korusun) kişiyi dinden çıkarır. Bu hataya düşen kişi hemen tövbe edip pişman olmalı nikâh akdini yenilemelidir. Ama tasarlamadan, planlamadan laf olsun diye (dil alışkanlığından dolayı) böyle bir söz kullanırsa hemen pişman olması gerekir, dini nikâhı da bozulmaz.


İntihar edenin cenaze namazı kılınır mı? (Cavit EKMEK-MARDİN)

İntihar büyük günahlardandır. İntihar edenin namazına gelince: Hanefi kaynaklarından İbni

Abidin’de şöyle denir: İntihar büyük günahlardandır ama intihar edenin cenaze namazı kılınır.

Hanefilerden imam Ebu Yusuf’un “Yıkanır ama cenazesi kılınmaz” fetvasıyla amel edilmemektedir.


Sonuç olarak denir ki:
İntihar edenin cenaze namazı kılınır.

Yazarın Tüm Yazıları