Nihat Hatipoğlu

Onu nasıl toprağa koydunuz!

8 Eylül 2008
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor.

Res’ul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in hastalığı iyice ağırlaşınca, sıkıntıları da arttı. Ateşi yükseliyordu. Bunu gören Hz. Fátıma:

"Vah babacığım, ne büyük sıkıntıların var!" diye ağlamaya başladı. Peygamber Efendimiz ona, hafifçe gülümseyip:

"Bu günden sonra babanın sıkıntısı kalmayacak" buyurdu. Peygamber Efendimiz, Rabbine aziz ruhunu teslim edince, Hz. Fátıma şöyle ağlamaya başladı:

"Ah benim, Rabbinin davetini kabul edip giden babacığım.

Yazının Devamını Oku

Yoksa münafık mı oldum! SAHABE çok hassastı.

7 Eylül 2008
SAHABE çok hassastı. Efendimizin yanında yetişen bu kutlu nesil kılı kırk yarardı. Peygamber dergáhında yetişen sahabe şöyle diyor:

Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanındaydık, bize öğüt verdi, cehennemden söz etti. Sonra eve geldim, çocuklarla güldüm oynadım, eşimle şakalaştım eğlendim. Deminki halim yoktu. Bu durumum canımı çok sıktı ve kendimi evin dışına sokağa attım.

Yolda ağlayarak giderken Ebu Bekir’e rastladım:

"Neyin var, Hanzala?" diye sordu.

"Hanzala münafık oldu" dedim. Ebu Bekir, "Bu nasıl söz, sen ne diyorsun" diye sordu.

Yazının Devamını Oku

Peygamber duasındaki bereket

6 Eylül 2008
HAZRETİ Cabir anlatıyor:<br>Babam Abdullah İbni Harám, Uhud Savaşı’nda şehit düşmüştü, geride dokuz kız kardeşim ve bir hayli de borç bırakmıştı.

Borçlular sıkıştırdılar, alacaklarını almak için anlayışlı davranmadılar. Ben de peygamberimize başvurdum; alacaklılarla konuşmasını söyledim. Hurma bahçesinin o yıl verdiği ürünü kabul etmeleri ve borcun geri kalan kısmından vazgeçmeleri konusunda onları ikna etmesini istedim. Peygamberimiz olur dedi ve alacaklılardan bunu istedi, ama hiçbiri kabul etmedi. Bunun üzerine Allah’ın elçisi bana, "Yarın sana geleceğim" buyurdu.

Ertesi sabah Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile birlikte geldi, hurma bahçesini dolaştı, bu arada hurmanın bereketlenmesi için dua etti. Bana da "Hurmaları toplayıp cins cins ayır, iyi hurmaları (acve hurmasını) bir boy, kalitesiz hurmaları bir boy yap. Sonra durumu bana bildir" diye buyurdu.

Dediklerini yapıp durumu ona bildirdim. Hz. Peygamber geldi, hurmaların başına oturdu ve bana, "Haydi herkese alacağını ölçüp ver!" buyurdu.

Ben de hurmaları ölçerek herkese alacağını verdim, hurmalar hiç eksilmemiş gibi öylece duruyordu.

GÜNÜN AYETİ

Yazının Devamını Oku

Allah’ım, sana havale ettim

5 Eylül 2008
ABDULLAH ibni Mesud (RA) anlatıyor:

Bir gün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem, Kábe’nin yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil ile bazı arkadaşları da orada oturuyorlardı. Derken içlerinden biri, "Şu adama bakın! Hanginiz filanların yeni boğazladıkları devenin döl yatağını (işkembesini), içindeki pisliklerle birlikte alıp getirir ve secdeye vardığı zaman şunun sırtına koyar?" dedi.

Oradakilerin en kötüsü olan Ukbe ibni Ebu Muayt adındaki biri koşup gitti; devenin işkembesini alıp getirdi, Peygamberimiz secde edinceye kadar bekledi ve onu sırtına, iki omzunun arasına koydu.

Ben, bir şey yapmaya gücüm yetmediği için öylece bakıp duruyordum. Ah o zaman elimde bir kuvvet olacaktı ki!.. Onlar birbirinin üzerine devrilerek katıla katıla gülüyorlardı. Resul-i Ekrem ise başını secdeden kaldıramıyordu. Biri gidip, henüz küçük bir çocuk olan Hz. Fatıma’ya durumu haber vermiş. Hz. Fatıma koşarak geldi ve babasının sırtındaki pisliği alıp attı; sonra bunu yapanlara dönüp hakaret etti. Resul-i Ekrem yerinden doğruldu, sonra üç defa "Allah’ım bu Kureyş káfirlerini sana havale ediyorum" dedi.

Orada yapılan duanın kabul edileceğine inandıkları için, kendi aleyhlerinde Hz. Peygamber’in dua etmesi Mekkelilere ağır geldi.

Yazının Devamını Oku

İnce yapılı, narin ve heybetliydi

4 Eylül 2008
Peygamber Efendimizin torunu Hz. Hasan, Hz. Hatice’nin oğlu Hind ibni Abû Hále’ye, bir gün "Dayıcığım, bana dedemi anlat" dedi.

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’i çok iyi anlatmasıyla şöhret bulmuş olan Hind (r.a) O’nu şöyle anlattı:

Peygamber Efendimiz irice yapılı ve heybetliydi. Yüzü ayın on dördü gibi parlardı. Uzuna yakın orta boylu, büyükçe başlı, saçları hafif dalgalıydı, saçlarını ortadan tarardı, saçı bazen kulak memesini geçecek kadar uzardı. Rengi nûránî beyaz, alnı açık kaşları hilal gibi ince ve gürdü. İki kaşı arasında bir damar vardı. Öfkelendiği zaman kabarırdı. Burnu ince hafifçe kavisliydi. Sakalı sık ve gür, yanakları düzdü. Ağzı geniş, ön dişlerinin arası seyrek ve pek hoştu. Boynundan göbeğine kadar hafifçe yayılan tüyleri vardı, ne çok tüylü ne de tüysüzdü. Boynu, saf mermerlerden yapılan heykellerin boynu gibi gümüş berraklığında idi. Bütün organları uyumluydu son derece, vücudu yakışıklıydı. Göğsü ile karnı bir hizada olup ne zayıf ne de şişmandı. Göğsü ile iki omuzu arası genişçe mafsalları kalıncaydı.

Bedeni nur gibiydi. Göğüs çukurlarından göbeğine kadar ince bir tüy şeridi uzanırdı. Memelerinde ve karnında kıl yoktu. Kolları, omuzlar ve göğsünün üst tarafında kıllar vardı. Bilekleri uzun, avucu genişti. El ve ayak parmakları etli ve uzunca idi. Ayaklarının altı hafifçe çukur, üstü ise son derece düzgün ve pürüzsüzdü. Yürürken öne meyilli düz yürür, ayaklarını yere sert vurmaz, sakin, ama hızlı ve vakarlı yürür ve yürüdüğün de sanki meyilli bir yerden iniyormuş görünümü verirdi. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi, sadece başını çevirmezdi. Konuşmadığı zaman, yerden çok göğe bakar ve düşünceli görünürdü.

Arkadaşlarıyla yürürken onları öne geçirir, kendileri arkadan yürürlerdi. Yolda karşılaştığı kişilere ilk önce o selam verirdi.

GÜNÜN AYETİ

Yazının Devamını Oku

Sırtında derin yaralar vardı

3 Eylül 2008
Tabiîn álimlerinden Kays ibni Ebû Házim anlatıyor:

Onu tanırsınız büyük sahabelerden. Bir gün Hz. Ömer parmaklarını sırtına koyduğunda parmakları sırtının çukurlarında kaybolmuştu. Müslüman olduğu için sırtını demirlerle dağlamışlardı. İşte o sahabeyi, ölüm döşeğinde bir dostu anlatıyor:

Asháb-ı kiramdan Habbáb ibni Eret’i hastalığı sırasında ziyaret etmiştik. Karnını yedi yerden dağlamışlardı. Habbáb şunları söyledi:

"Eski dostlarımız dünyaya kapılmadan göçüp gittiler. Biz ise o kadar çok mala sahip olduk ki, onu koyacak yer bulamayıp toprağa gömdük.

Rasûl-i Ekrem’in ashabından benim kadar beláya uğrayan biri daha var mı, bilmiyorum. O zamanlar bir dirhem bile bulamadığım olurdu, şimdi ise evimde kırk bin dirhem var. Uzun zamandan beri hastalık çekiyorum. Şayet Peygamber Efendimiz ölmek için dua etmeyi yasaklamasaydı, Allah’tan canımı almasını isterdim."

Yazının Devamını Oku

Cehennemden Allah’a sığınırım

2 Eylül 2008
Abdullah ibni Ömer (r.a) anlatıyor:<br><br>Peygamber Efendimiz zamanında, Sahabeden biri bir rüya gördüğünde mutlaka onu Rasûl-i Ekrem’e anlatırdı. Ben de buna imrenir içimden kendime şöyle derdim: "Keşke ben de bir rüya görsem ve Resûlullah’a anlatsam."
GÜNÜN AYETİ
Benim Rabbim çok merhamet eden, sevgisini ve lütfunu esirgemeyendir. (Hud 11/90)
GÜNÜN HADİSİ
İbni Abbas’ın (r.a.) rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: Kardeşinle münakaşa etme, aşırı bir şekilde şakalaşma, yerine getiremeyeceğin vaadde bulunma. (Tirmizi, Birr: 58)
GÜNÜN DUASI
Uykudan uyandığında şöyle derdi:

Okunuşu: "El-hamdulillahi’l Lezi ehyana ba’de ma ematena ve ileyhi’n-nüşur."

Anlamı: Bizi öldürdükten sonra yeniden dirilten Allah’a hamd olsun. Şüphesiz dönüş Allah’adır.


O dönemler henüz çok gençtim, yaşım küçüktü. Bir gün mescide uyumuşken rüya gördüm. Rüyamda, iki melek beni alıp doğruca cehenneme götürdüler. Cehennem, kuyu duvarı gibi taşla örülmüştü. İki de direği vardı. Orada Kureyş kabilesinden bazı tanıdıkları gördüm be gördüğüm şeylerden korktum ve:

"Cehennemden Allah’a sığınırım

Cehennemden Allah’a sığınırım

Cehennemden Allah’a sığınırım!" diye bağırmaya başladım.

İşte o sırada onların yanına başka bir melek geldi, ve bana "Korkma!" dedi. Bir de elimde kalın ipek kumaş parçası gibi bir şey vardı. Onunla cennetin neresine işaret etsem, oraya doğru uçuyordum.

Bu rüyamı Peygamber Efendimizin eşi Hafsa ablama anlattım O da Rasûl-i Ekrem Efendimize söyledi.

Bunun üzerine Allah’ın Resûlü:

"Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!" buyurdu.

Abdullah ibni Ömer’in oğlu Salim şöyle dedi:

"O günden sonra babam, geceleri pek az uyur; hep ibadet ederdi."
Yazının Devamını Oku

Hayır Osman! Ruhbanlık yoktur

1 Eylül 2008
Rasûlullah (s.a.v) bir gün dostlarına kıyametten bahsetmişti. Onlar da çok duygulanıp ağladılar. Sonra içlerinden on kişi Osman Bin Maz’ûn’un evinde toplandı. Aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali de vardı.

Yaptıkları istişáre neticesinde, bundan böyle dünyadan el etek çekmeye, gündüzleri oruçla, gecelerini de sabaha kadar ibádetle geçirmeye, et yememeye, kadınlara yaklaşmamaya, güzel koku sürünmemeye ve yeryüzünde gezip dolaşmamaya karar verdiler. Bu haber Peygamber Efendimiz’e ulaşınca, kalkıp Osman Bin Maz’ûn’un evine gitti fakat kendisini evde bulamadı. Hanımına, Osman ve arkadaşlarının kendisine gelmeleri için haber bıraktı. Onlar da Peygamber Efendimiz’in huzuruna çıktılar. Efendimiz, karar aldıkları hususları kendilerine sayarak:

- "Bu konularda ortak karar almışsınız, öyle mi?" dedi

Onlar:

- "Evet ey Allah’ın Resulü bizim böyle bir karar almakta hayırdan başka bir gayemiz yoktur" dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):

Yazının Devamını Oku