Paylaş
Geçen perşembe akşamına kadar, bütün orkestraların, seyircisini hep aynı biçimde selamladığını sanırdım. Eser bittiğinde, maestro sanatçıları ayağa davet eder ya; tam o kare işte... Meğer öyle değilmiş. Orkestralar, bu sıradan gibi görünen ayrıntıda bile iki gruba ayrılıyormuş: Bulunduğu yerde ayağa kalkanlar ve ayağa kalktığında, “yüzünü seyircisine –tümüyle, tam cepheden- dönebilecek kadar müzikal özgüven sahibi olanlar...” Çoğul kullanıyor olmama fazla da itibar etmeyin. Ben bu estetik ve özeni ilk defa görüyorum; “Biz, New York Filarmoni Orkestrasıyız” der gibiydiler...
Sanatçıların, bu basit gibi görünen farklı duruşu, bir şekil ayrıntısından çok fazlasını çağrıştırdı bende. Bir orkestranın adını söylerken, bir topluluktan, bir kurumdan tek bir kişi gibi bahsederken, aslında farklı bir sanat kimliğiymiş kastetdiğimiz. Bugün gördüğümüz resmin içinden gelip geçenleri de anlatıyormuş. Orkestra üyeleri, temsil ettikleri markayı ve ruhu, bize de hissettirmek istiyorlardı. Sanki aralarında Dvorák, Mahler, Toscanini, Stravinsky ve başkaları da var gibiydi... Hepsi, şef Alan Gilbert’in özgün yorumunda birleşti ve konser, bir virtüözler topluluğunun seçkin armağanına dönüştü. Samimi fikrim şudur ki, “müzikten fazla bir şey”di dinlediğimiz...
Orkestranın 2012-2013 sezonunda, “yerleşik sanatçı” onuruyla taçlandırdığı, piyanist Emanuel Ax’in, notaları, piyano tuşlarında yumuşatışı ise, “Onun neden 21’nci yüzyılın en önemli virtüözlerinden biri olduğu” sorusunun müzikal yanıtıydı. Sanatçının mütevazı beden diliyle sahneden yolladığı ılıman rüzgâr, bu yorumun rol ve raslantı olmadığını söylüyordu izleyiciye...
Dedikodu faslı
Orkestra’da, çekik gözlü dostlarımızın bir hayli kalabalık olduğunu gördük. Hanımlar Savarona (kara kuğu) gibi siyah bir zarafet içindeydiler. Hepsi frak giymiş beyler ise klâsik müziğin aristokrat tavrını vurguluyordu. Konser sırasında, bölüm geçişlerinde, girip-çıkanların sebep olduğu kapı seslerine, bir ara dönüp bakmak zorunda kaldı Maestro Gilbert... Konseri izlediğimiz, salonun Batı Kanat Bölümü’ndeki kapı müdavimlerini uyarmak görevi ise Maestro Yazıcı’ya düştü. Konser bitti; bis yapıldı, salon ayakta, alkış sürüyor ve yine bir kısım izleyicinin bir an evvel dışarı çıkma telâşıyla yarattığı hareket kirlliği... Yani Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, sadece fiziken değil, maalesef ruhen de dar geldi New York Filarmoni Orkestrası’na... Cep telefonu mu dediniz? Tabii ki çaldı...
Herodotos bu işe ne derdi?
27. Uluslararası İzmir Festivali’nin “Özel Konseri”ni, kendisine ayrılmış koltukta pek sık görmeye alışmadığımız Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile birlikte izledi. “171 yıllık tarihinde, İzmir’e ilk kez gelen” Orkestrayı (dileriz bir sağlık mazereti yoktur) izleyemeyen kentin Sayın Valisi ise bence çok şey kaçırdılar. Bilmiyorum, “7000 yıllık kentin valisi”yle tanışamadıkları için, Orkestra üyeleri de aynı şeyi düşünüyor mu?
İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV), bu kente nefes aldıran kurumlardan biri olmaya devam ediyor. Bir yıldan daha az bir sürede, dünyanın en görkemli 3 büyük orkestrasını İzmirli sanatseverlerle buluşturdular; bu sıradan bir iş değildir! Destekleyen ve katkıda bulunanlara da bir hemşehri teşekkürü yollayalım buradan. Ama Filiz Eczacıbaşı Sarper ve bir avuç takım arkadaşı, alkışın aslan payını hak ediyor.
Paylaş