Paylaş
İzmir bir “zıtlıklar şehri…”
Belki de, cazibesi buradan besleniyor.
Hiç beklenmedik bir davet alıyorsunuz;
Aziz Vukolos Kilisesi’ne giden sokakların karanlığı,
Arjantin tangolarının parlak ışığına çıkıyor.
Dilini anlamadığınız siyahîlerin sohbeti,
Carlos Gardel’in şarkılarında, “aşk’ın anlaşılır yüzü”ne dönüşüyor.
Basmane kaldırımlarına insan eliyle bırakılıp da uçuşanlar,
İnsanın, kültür ve sanata dokunarak yelpazelediği ruhun rüzgârıyla unutuluyor.
Ya da bunların tam tersi !
Pazartesi akşamı,
İzmir Büyükşehir Belediyesi,
Kültür Sanat Daire Başkanlığı eliyle, “bilet ve rezervasyon gerekmeyen”
bir başka etkinliğe daha imza attı.
İlgi öylesine fazlaydı ki, aklımdan ister istemez, “acaba Kilise, en son ne zaman bu kadar cemaati bir araya topladı” diye tebessüm ettim ?
Soprano Burcu Sayın, bariton Cengiz Sayın, piyano’da Cemile Cabbar’ın eşliğinde,
(duyurudaki adıyla…) “Tango Şarkıları” söylediler. Selin Tuncer ve Altan Kılınç da,
zaman zaman “siyah-beyaz dansları”yla renklendirdi programı.
Opera sahnesinde yıllardır, uzaktan ve büyük prodüksiyonlarda dinlediğimiz ve izlediğimiz yüzlerin, “Oda Müziği” mesafesindeki samimi performansları,
oradakilerin samimi alkışlarıyla buluştu.
Dinleyiciye, şarkı söylemekten fazlasını sunabilmek için,
“sahne deneyimi”nin ne kadar ayrıcalıklı olduğu yeniden anlaşıldı.
Emek verildiğinde, “seçkin” işler yapabilmenin, o kadar da zor olmadığının altı çizildi.
“Kolay ulaşılabilir” sanatın, zannedilenden çok alıcısı olduğu bir kez daha görüldü.
Kentsel dönüşümde, “kentlinin dönüşümü”nden daha önemli bir şey olmadığı da
giderek daha iyi anlaşılmaktadır, umarım…
Böyle konserlerin mutfağını hep gözden kaçırıyoruz.
Koca bir kuyruklu piyanonun,
Basmane gölgelerindeki “görsel ve akustik” varlığı sıradan gibi geliyor; oysa…
Tagore’un dediğine benzetmeye çalışalım;
“sahnedeki mumları, yakan ve söndüren el” unutulmamalı.
Son olarak, biraz da “tuşlara yakın kimliğim” ile şunu eklemeliyim:
“Sokaktaki adam”, piyanonun parmaklar ile çalındığını zanneder.
Çünkü, kimse ona aksini söylememiştir.
Piyanistin, bu 3 ayaklı enstrümanı,
“boşlukta, gökyüzünde ve o haliyle dengede tutabilmek için”,
“kalbiyle çalabiliyor” olma büyüsüne muhtaç olduğunu, kimse dillendirmemiştir.
Bunu hemen hemen, bir tek Beethoven yüksek sesle söyler:
“Yanlış bir nota çalmak önemsizdir; tutkusuz çalmak ise affedilemez…”
Aklı, fikri, gönlü değen herkese tekrar teşekkür ederken,
bu rüzgârlı gecenin “özel alkışı”nı,
şarkıların ve dansların arkasındaki benzersiz duruşuyla,
Piyanist Cemile Cabbar’a gönderelim…
Paylaş