Paylaş
Festival kitapçığındaki, “mütevazı görünen en iddialı” başlıktaydı aklımız: “Klasik gitarın genç duayeni” olmak... Aslında “en kıdemli diplomat” anlamına gelen “duayen” sözcüğü; “u borularındaki suyun külliyen aşağılara düştüğü” güzel ülkemde, uzun süredir iskambil destesi gibi hoyratça dağıtılıyor olsa da, TDK’nın nadiren bulduğu güzel karşılıklardan biri olan “aksakallı” ile parlıyordu benim hayalhanemde. Üstelik, bu hayali“genç” gibi; tazelik, “delişmen bir toyluk çağrışımı” ve kafamızdaki Z kuşağının halleri ile koşullanmış bir avarelikten kopartıp, ellisine merdiven dayamış, üstelik akademik bir ustalık çeşnisi ile birlikte yorumlamamızı istiyorlardı.
Dakikalar ilerledikçe, barok zamanlardan günümüze, Silvius Leopold Weiss’ten Astor Piazzolla’ya uzanan seçilmiş bir gitar repertuvarı sarıp sarmaladı bizleri. “Marcin Dylla” hakkındaki, “klasik gitarın yakın tarihinde, eşine az rastlanır bir yetenek olduğu” kanaatinin hakkını vermeye ve tadını çıkartmaya çalıştık. Hemen hemen bütün repertuvarı gözleri kapalı çaldı. Aralardaki, zarif, kıvrak ve nüktedan açıklamaları, yeni tanıştığımız eserlere bile yakınlaşmamızı sağladı. Prestijli yarışmalardaki sayısız ödülü, uzun uluslararası turneleri, en çok satan albümler listesindeki yeri, seçkin yarışmalarda jüri üyesi olarak aranan kimliği, “ilk seslendirilen eserler” için tercih edilen parlak stili ve neredeyse tüm önemli gitar festivallerine davet edilme ayrıcalığı ile iz bırakmış bir sanatçı, sadece birkaç metre ötemizdeydi işte... “İyi müzik kutsalı”nı, “elimizin altında fırsatı”na taşıyan, İstanbul Polonya Başkonsolosluğu ve İzmir Polonya Fahri Konsolosluğu’na da birer çiçek gönderelim buradan. Bu işbirliği ile gerçekleştirilen konseri, “herhangi bir geceymiş” takviminden çıkartıp, 37. Uluslararası İzmir Festivali’nin “unutulmazlar”ı listesine eklemek lazım.
Açıkhava konserleri her zaman aksiliklere gebedir. Aynı saatlerde Türkiye, dakikalar sonra başlayacak Hollanda maçına hazırlanıyordu. Hem de ne hazırlanmak! Görmediğimiz, sadece duyduğumuz “hazırlık faslı”, konserin büyüsünü bozmakta gecikmedi. Önce sanatçının konsantrasyonu gölgelendi, sonra seyircinin mahcubiyeti katlandı... Sahneye çıkmamış olanlar, böyle hallerin sanatçılar için nasıl bir işkence olduğunu pek kolay anlayamayacaklardır, sanıyorum. Konserin sonuna (ki yanılmıyorsam, bir bölümü de çalmadan bitirdi...) soluk soluğa ulaşabildik. Organizasyon adına, “elden ne gelir?”den fazlası söylenemiyor. Sanatçıya, konserin “özel ve karmaşık bir akşama denk geldiği” mutlaka açıklanmıştır. Hatta, muziplik olsun diye, Efes’te Zamfir’in başına gelenler bile çıtlatılmış olabilir. Yine de, “dış ses” handikapına “yeterince hazırlamamıştı kendisini, gelecek sefer biraz daha sakin kalacaktır” deyip, toparlayalım. İkinci selama gitarsız geldi, Marcin Dylla. “Bis yapmayacağım, yapamayacağım” demek istediğini böylece anlamış olduk. Maça yetişmek için çoktan merdivenlere yönelmiş olan seyircilere bakınca, “çok da haksız olmadığını” mırıldandık, aramızda. Bizim alkışlarımız ise hâlâ devam ediyor; umarım duyuyordur... 37. Uluslararası İzmir Festivali, 11 Temmuz 2024 Perşembe akşamı 21.00 de İzmir Tarihi Agora’da “Camerata Balcanica Ensemble” konseriyle devam edecek.
Paylaş