Paylaş
İZUP olmadı, EZOP verelim! Gerçeklerle yüzleşmeyi sevmeyen hemşerilerim, “büyüklere masallar” bahsine daha çok itibar ediyor çünkü... Geçen hafta cuma günkü yazıma, “kanaat önderlerini -İZUP- İZmir için Uzlaş Platformu- çatısı altında toplayalım. İzmir’in önünü tıkayan bütün uyuşmazlıkları öncelik sırasına dizelim. Çözüm bulana kadar odadan çıkmayalım” diye başlamış, “Eğer İzmir, iddia edildiği gibi, çağdaşlığın, uzlaşının, uyumun, özgürlüğün, hoşgörünün, tahammül ve toleransın kentiyse, bu ‘çılgın öneri’nin, daha bir ‘akıllısı’nı elbet birileri gündeme getirecektir” diye devam etmiş, “Ben ortalığı karıştırmış olayım. Destekleyenler mail atsın, ıslık çalsın, parmağını kaldırsın, yapsın bir şeyler... Haydi bakalım, gösterin farkınızı, meydan bu meydan... Mangala yakın oturanlar, sesim geliyor mu?” diye de bitirmiştim.
***
Birkaç samimi e-posta dışında, İzmir’den bir yankı yok efendim. Övgü ya da sırtımın sıvazlanmasını beklemiyordum. Şunlara bile razıydım: “Ben varım... / Ben yokum. / Söylediklerinize katılıyorum. / Çok denendi... / Şu koşullarda katılırım./ Olmayacak duaya amin deme. / Hiç akla uygun değil... / Olmaz. / Saçmalamışsınız... / Konuşmaya bile değmez. / Çözüm önermek sana mı kaldı? / Boş işleri bırakın. / Fantazinin sırası değil... / Siz bu yazdığınıza inanıyor musunuz? / Mangalda kül bırakmayan sensin...” Yok, hiçbiri yok! Geri-bildirim üretme yeteneğini yitirmiş mahmur bir kentin, İZUP’a değil EZOP’a gereksinimi olduğunu bir kere daha anlamış bulunuyorum.
***
Kimliği söylentilerin gölgesindeki EZOP (Aisopos), bir aydınlanmacı; üstelik bildiğiniz gibi Egeli... Başlangıçta yazılı olmayan ve öğüt ya da ders vermek için anlatılan, kahramanları hayvanlardan seçilmiş masalımsı öykücüklerinin sonradan derlendiği söyleniyor. Eleştirel, sorgulayıcı ve mantık egemen masalların (fabl) kurgusunu, kolaylıkla anlamak mümkün. Dinleyenleri zorlamadan, sıkıntıya sokmadan düşünmeye ve yorumlamaya davet ettiği için, ârif olan anlar rengindeki bu basit duygu ve düşüncelerin, insanlığı evrensel bir algıyla etkilediği çok açık. İzmirliye bir de böyle anlatmayı deneyelim. Çok bilinen masallarından birini, “Kavgacı Aslanla Yabandomuzu”nu paylaşmak isterim.
***
“Bir yaz günüymüş. Aslan serinlemek ve su içmek için gelmiş suyun başına. Tam o sırada yabandomuzu da suya eğiliyormuş. Aslan, ‘Çekil bakalım’ demiş, ‘Suyumuzdan içelim’. ‘Çekil de ne demek?’ diye karşılık vermiş yabandomuzu. ’Biz hayvan değil miyiz, biz de su içmez miyiz? Amma lâf, asıl sen çekil...’ ‘Sen çekil, hayır sen çekil’ diye itişip kakışırken, sonunda kavgaya dönmüş iş. Hem de nasıl bir kavga? Kıyasıya, kırasıya, öldürüp ölmecesine! Kan ter içinde kalmışlar. Ayrılmışlar bir süre sonra. Soluklanırken, bir de ne görsünler? Tepelerindeki ağaçlara akbabalarla, kara kargalar konmuş: ‘Aman birbirlerini hemen öldürseler de leşleri bize kalsa...’ diye bekleşiyorlarmış. Hem aslan hem yabandomuzu anlamış durumu: ‘Aman, kavgayı dövüşü boş verelim! Yine eskisi gibi dost olalım. Bu akbabalarla kara kargalara yem olmayalım; iyisi budur...’ demişler.” “Dövüşüp sövüşmek iyi mi? Barış içinde yaşamak varken... Kavganın sonu her iki taraf için de kötü sonuç verir, bir kazanç getirmez” diyor EZOP, masalının sonunda. Biz de şöyle toparlayalım: “Masal burada bitiyor, iyi uykular İzmir...”
Paylaş