Paylaş
Öykünün, Münir Nureddin’in, “…Tarz-ı icra ve üslûbundaki fevkalâde güzellik ve müstesna artistik kabiliyetiyle heyetimize alınması mutlaka elzemdir…” cümlesiyle başladığından söz edelim meselâ; vaktiyle Yahya Kemal'in, kendisine "Küçük Cemil”im" diye hitap ettiğinden… Mes’ud Cemil’in , “…Bizim lisânla konuşan birisi var” heyecanını ve Alâattin Yavaşça’nın, ”…Refakatimizde, O’nun tanburunun sesini duymak bir ihtiyaç halini almıştı…” samimiyetini hatırlatalım. Gönül Paçacı’nın, sanatçının bulunduğu doruğu, “…Hem sazının olanaklarını kullanışı açısından, hem geçmişle bugün arasında o sesleri, o duyarlılıkları, o bileşimleri, o sentezi verebilmesi, o simyaya ulaşması açısından çok özel…” diye tariflediğini açık edelim…. Sonra, Uşşâk bir icranın ardından sahneye çıkan Yehudi Menuhin’in, konser bitiminde, "Müzikte dört hâl vardır. Bir müzisyen evvelâ göze hitap eder. Sonra kulağa hitap eder, ama henüz sanat başlamamıştır. Ama beyne, dimağa ulaşmışsa sanat başlamıştır. Şayet kalbe, yani, gönüle de giderse işte bu sanattır; idealdir. Biraz evvel dinlediğim Türk böyle çalıyordu; Mendelsshon seslendirdim ama o Türk’ün tanburu beynimde çınlıyordu" itirafını sıkıştıralım araya… Meraklısının, “…Gençliğimin tınısı, renk ve güç veren Üstâd...“ diye dile getirdiği hayranlığını, erbâbının, “…Çizginin üzerinde çok sayıda tanburî gelip geçti; varlığıyla, dönemeç noktası teşkil eden ustalardan olduğuna kuşku yoktur…” teşhisini konuşalım…. Nihayet Kudsi Erguner’in, “…Onun tanburunun ‘enîn’i (titreşim ve inleyişi) hep kulaklarımızda kalacak…” feryadıyla tekrarlayalım:
“Tanburî Necdet Yaşar , 87 yaşında Hakka yürüdü dostlar. ‘Usta’yı şükranla hatırlayacağız; nûr içinde yatsın !”
Tanburî Cemil Bey ekolünün (ki taksim besteciliğinin de mimarıdır, Cemil…) klâsik anlamda son temsilcisi olan Necdet Yaşar’ın biyografisini merak edenler, bütün ayrıntılara “iki tık” ile ulaşabilir… (*) İzin verirseniz, burada “malûmu ilân etmek”le vakit kaybetmeyelim. Onun yerine; “…Tanburî Cemil Bey’in kendisine ulaşan tanburunu ve yıkılan evinin peşine düştüğü kapısını özenle hânesinde saklayan, Cemil Bey’in kayıp olan mezarını da bulup ortaya çıkartan vefasıyla…”, “adına hazırlanan ‘belgesel’i izlediğinde gözleri dolan; yapımcılardan, filmdeki, ‘sanatçının büyüklüğü hakkında çok özel bir yorum’ içeren bölümün, ‘ayıp olur, utanırım…’ mahcubiyetiyle çıkartılmasını isteyen, noktayı da, ‘…Toplumun bu güzelliklerden haberinin olmamasına üzgünüm… / …bu kubbede bakî kalacak bir hoş sedâ bırakabildiysem mutlu olur; çekilir gideriz…’ diye konduran “Çelebi bir Tanburî’ portresi” çizelim…
Bu portre, “altı çizilecek” başka şeyler de çağrıştırıyor ne yazık ki ! “Eğlencelik ve seyirlik olan ile sanat arasındaki fark”ı, bir türlü idrak edememiş olan “Necip Türk Medyası”, bir dünya Virtüözü'nü kaybettiğimiz geçen hafta boyunca, yine “kıymeti kendinden menkul haber tercihleri” ile “düzeysiz bir reyting sarmalı”nda, kendini küçük düşürmeyi başardı. Sanmayınız ki, bu yazıyı okuduklarında, (yine Attilâ İlhan’ın tâbiriyle) bir “beyhudelik hissi”yle sarsılacaklar… Sanmayınız ki, “…çekilir gideriz” filân diyebilecekler. Nâfile !
Böyle durumlarda, hep rahmetli babamın sık kullandığı (ve tesadüfe bakınız ki, yıllar sonra -tanbur- ile renklenmiş olması, bana şimdi daha mânidar gelen) bir halk deyişini hatırlarım. Vesileyle, sizlerle onu paylaşayım bari:
“…İzzet-i nefis tanburasına, hakaret mızrabıyla vuruyorum, lâkin aks-i sadâ yok …”
(*) Tanburî Necdet Yaşar’ı daha yakından tanımak isteyenler için: https://www.youtube.com/watch?v=KghN1amOUuU
Paylaş