Yılların bıraktığı izler üstünde söyleşmek, “onbirinci ay”a denk gelince, “giderayak” yakıştırması, sanki daha çok şey ifade ediyor... Kapağına, “Fotoğraflar Zeki Pordoğan’ın arşivinden alınmış ve daha sonra renklendirilmiştir” notu düşülmüş. Hemen yanıbaşında, mütevazı bir gölge halinde, “Akın Aydemir Ajans”ın imzası var... Bir dosta, “düşünceden çok etkilendiğimi” anlatınca, “bunu yazsana” dedi, “vefa hissine karşı sen de vefa göstermiş olursun...” Bu tasarım üzerine medyadaki dostlarım, daha önce hiç kalem oynattılar mı bilmiyorum, en azından ben görmedim, kaçırmış da olabilirim... Tekrar ısıtıyorsam, samimi bir övgünün fazlasından zarar gelmez. İlk ben yazıyorsam, verilen emek ıskalanmamış olur hiç değilse. Swissotel Büyük Efes İzmir’in 2012 yılı masa takviminden söz ediyorum... Sayfalar, bir “zaman tüneli”ni çağrıştıyor. “Yıldızlar geçidi”ne benzeten de çıkabilir, “film şeridi gibi aktı gözlerimin önünden” diyecek olan da. “Aralık” sayfasına, 1964’te açılan otelin 1967 tarihli bir fotoğrafı konulmuş ve yılın her ayına, otelin adıyla bütünleşmiş ünlülerin fotoğrafları... Kuşkusuz sadece 12 yaprak, Efes Oteli’nin ağırladığı ünlü misafirleri anmak için yeterli değil. Ama “geçmişten geleceğe” fikrini, “marka imajı” ve “kurumsal hafıza” ile birleştiren çalışma, meraklısını bir anda geçmişe götürmeye yetiyor. Hattâ zannediyorsunuz ki, “o günler siyah-beyazdı ve siyah-beyaz yaşandı...” Oysa galiba, İzmir’in “en renkli günleri” asıl o günlerdi; siyahla beyaz arasına şimdilerde sıkıştık... “Ocak” sayfasında, Gönül Yazar ve Ajda Pekkan... “Şubat”ta, Calypso Metin Ersoy, Erol Simavi, Müjdan Gezen... “Mart” sayfasında Güzellik Yarışması Jürisi ve pırıl pırıl bir Zeki Müren... “Nisan” ayında, İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin misafirliği; fotoğraf karesinde, İhsan Sabri Çağlayangil, Süleyman Demirel, Cevdet Sunay ve Nevzat Usta... “Mayıs” sayfasında, Zeki Pordoğan, İsmail Sivri, Mehmet Ali Birand... “Haziran”da elinde kadehiyle Osman Kibar... “Temmuz”, Nevin - Öztürk Serengil ve Zeki Müren’e ayrılmış. “Ağustos” ayının konukları, Şerif Remzi Regent, İsmet İnönü ve yanlarında İlyas Usta... “Eylül” ayı fotoğrafı Kral Dairesi’nden; tek başına Zeki Müren. “Ekim” Semra – Turgut Özal, “Kasım”da, -en genç halleriyle- Nebahat Çehre ve Tarık Akan... Farkındalık, bakmaktan görmeye, duymaktan işitmeye, konuşmaktan yapmaya dönen kavşakta bekler bizleri... Farkındalığın, “gevşeyen bir özen”e dönüştüğü İzmir’de, bir konuşma merakı var. Çok ve “bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik...” tadında hep. Bu takvim, konuşmaktan fazlasını, “vefa ve bilinci harmanlayarak” becermiş. “Irmak bir şehrin” nereden nereye aktığını, -oysa daha nerelere- akabileceğini düşündürmesi bakımından, güzel bir örnek diye paylaşmak istedim. “Roma neden yıkıldı?” sorusuna (bir Retorika ustası olmasına rağmen) Çiçero’nun verdiği cevabı düşündüm önce. “Çok ve güzel konuştuk, fakat bilgisizdik!” diyordu; insanı hayretten hayrete düşürmek ister gibi... Sonra döndüm, “İzmir neden bu halde?” sorusuna cevap olarak, “takvim yaprakları neler söylüyor?” diye baktım. Üzüldüm ama ortada hayret edecek bir şey yoktu!