Paylaş
8-10 yaşlarımda başladım; Ankara’da CSO’nun (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) konserlerine gitmeye... Hikmet Şimşek’in sunduğu ve 15 yıl sürecek “Pazar Konseri” tiryakiliği de o yıllarda başladı. Faruk Güvenç’e mektup yazıp, jeneriğin (Mahler) değiştirmesini istediğimde de aynı yaşlardaydım... Aynı yaştaydım, Güvenç’in, (sakladığım mektubunda), “Türk kompozitörlerin egoları çok yüksek. Onları, eserlerinin jenerik müziği olarak kullanılmasına ikna etmek çok zor...” cevabı postadan çıktığında. Yine 10 yaşındaydım, geçen ay kaybettiğimiz ve gerçek bir kültür şövalyesi olan (ilk kültür bakanımız) Talat Halman’ın, İsmail Baha Sürelsan’dan, CSO Salonu’nda, Itrî konseri düzenlemesini istediğinde... Yıl 1971’di; şaşkın bir grup, “Atatürk’ün mirası olan ve senfoni orkestrasına mahsus salonda tek sesli alaturka müzik yapılamaz” diye ayaklandığında... Milliyet Gazetesi’nde Suna Kan’ın, “Devlet Konser Salonu’nda böyle bir konser verildiği takdirde, devlet sanatçılığı unvanını iade edeceğini söylediği” açık mektubu yayınlandığında.
Takvimler 1996’yı gösteriyordu, Cumhuriyet gazetesindeki haberde, “...düzenlenecek Cumhuriyet kutlamalarında, önce düşünülen Hikmet Şimşek yönetimindeki Konservatuvar Orkestra ve Korosu’nun konserinden vazgeçilerek, Kültür Bakanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun konserine yer verilmesi üzerine, Şimşek’in, -Cumhuriyet konseri adı altında, III. Selim’den, Dede Efendi’den Şehnaz makamında eserler çalınması sanat ve Cumhuriyet açısından skandaldır. İşte müzikte irtica budur-” dediğini okuduğumuzda.
Yıl 2003 olmuştu, Cinuçen Tanrıkorur, kitabında, “Ege Üniversitesi’nin düzenlediği I. Ulusal Müzik Bilimleri Sempozyumu’nda yaptığı konuşmasında, Adnan Saygun’un sarfettiği, -okullara Türk müziği derslerinin konma aşamasına gelinmiş olması, irticanın sarıksız olarak geri dönmesidir-” cümlesini paylaşıyordu... Bugün, kendi yazdıklarımı okuyunca, eleştirinin sahibini olan aynı Tanrıkorur’un, bir konserde piyano çalıyorum diye, arada salonu terk etmesinin üzerinden de 34 sene geçtiğini fark ettim. DTCF’nin Türk Müziği Topluluğu’nu çalıştırıyordum. Piyanonun üzerinde, “tek sesli müzik çalmayın akordu bozuluyor” yazısını bulduğumuz seneydi... Yıl 2015... Şimdi sakın bazıları, lafı zemine yakın yerinden anlayıp, son paragrafı cımbızlayıp, beni bazı muhafazakar cahillerle aynı kefeye koymaya kalkmasın. Beni bilen bilir; ne söylediğim de ortada... Fikrim de, zikrim de, hayat çizgim de, sanat anlayışım da ortadadır.
Geçen hafta, Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi’nin adı, “Hikmet Şimşek Sanat Merkezi” olarak değiştirildi; yakışır. Körfezin öbür ucunda da Ahmet Adnan Saygun Kültür Merkezi var malum. Kentin orta yerindeki Atatürk Kültür Merkezinin salonlarından birinin adı, yine Adnan Saygun. Mavişehir’de yeni yapılan opera binasına da, doğal olarak “Karacaoğlan” adı verilecek değil elbet. Ama sorarım size, bu kentin yetiştirdiği en büyük bestekarlardan bir olan, (mesela) Rakım Elkutlu’nun, İzmir Mevlevihaânesi’nin merdivenlerinde hicaz peşrevi üfleyen Neyzen Tevfik’in, saymaya kalksak, gazete sayfalarının yetmeyeceği kültür ve sanat insanlarının adını yaşatabileceğimiz vefa sığınağı binalarımız neden yok? Neden dağarcığımız, ısrarla birkaç isme kilitli? (Mesela) neden, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin metro girişlerine koyduğu kitapçıkta, sadece senfoni, opera-bale ve tiyatro etkinliklerine yer veriliyor da, bu kentte, Devlet Klasik Türk Müziği ve Türk Dünyası Halk Müziği Koroları, hiç yokmuş gibi davranılıyor? Endişeyle soruyorum; AASKM, “Alaturkaya kapalı” diyorlar; doğru mudur? Elli yaşımı geçtim, hâlâ aynı tutuculuk sırtımızdan inmiyor... 44 yıl sonra, kendini aynı duruma düşürme İzmir! “Güzeli güzele kırdırarak, hiçbir yere ulaşamazsınız. Biraz özen, biraz duyarlılık; fazla bir şey istemiyorum...” Hoş, biz Osman Hamdi Bey’in kuruduğu okula bile Mimar Sinan’ın adını verecek kadar gölgesinden habersiz bir milletiz! Benimkisi gevezelik işte. Yukarıda adı geçen ve hemen hepsi rahmetli olmuş bütün Usta’ların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum...
Paylaş