Selânik’ten Haraşo’ya, ulusal örgü meselemiz

Haberin Devamı

Taha Akyol, “Başbakan –demir ağlar- konusunda, ‘onlar yapmadı ben yaptım’ üslûbu yerine, bu eseri Türkiye’nin başarısı olarak tanımlasaydı, daha şık olmaz mıydı?” diye sitem etti; kırıp dökmeden... Bir kısım yazarlar ise “10. yıl marşına dokundurmak, açıkca ‘Atatürk döneminde bir şey yapılmamıştır’a denk gelir ki, insafsızlıktır” diye söylendiler. Yılmaz Özdil de yazısında benzer bir yöntem kullandı: “Mustafa Kemal geldi...” deyip, yokluk yıllarında başarılanları özetledi. Ardından, “Bunlar geldi...” parantezinde, verip veriştirdi kendi tavrıyla...
Buraya kadar iyi hoş... Peki, Rahmetli Gazi ile yazarın deyimiyle “bunlar” arasındaki yılları hiç konuşmayacak mıyız? İşte o arası var ya o arası, bugünkü çorabın desenine, “model çıkartılan” yıllardır, o kayıp yıllar... Madem bir “örgü” edebiyatıdır gidiyor, üslûba sadık kalarak anlatmaya çalışayım.
Şiş örgüsü çeşitleri, biribirinden ilginç isimlere sahiptir. “Arap saçı, pirinç, lastik, saç örgüsü, balık sırtı, bal peteği, hasır-kare, baklava, sökmeli örgü, oklava işi, (ajur çeşitlerinden seçtiklerimizle...) yonca, burgu, Türkan Şoray kirpiği, sarhoş yolu şaşırdı, pıtırcık, kelebek, kahve çekirdeği, elmas, deniz modeli, yelken, dudaktan kalbe...“ diye devam edip gidiyor; konuyu dağıtmayalım. Zira, “örmek” eylemi ve “örgü” tekniğinin siyasete yansıması arasında, tahmininizin çok ötesinde bir benzerlik olduğunu görünce, eminim şaşıracaksınız.
Başlangıçta, Cumhuriyetin ilânıyla birlikte, örgü tercihimiz “Selânik” iken pek bir meselemiz yoktu... Selânik örgüsü, elâstik bir yapıda olduğundan bu örgüyle yapılan örgüler sıcak ve güzel bir dokuda biçimleniyordu. Fakat Selânik örgünün bir dezavantajı vardı; kullanırken özen gösterilmezse, esneyip sarkma yapabiliyordu. Milletçe bu deformasyonu hakkıyla becerdiğimiz, artık gün gibi ortadadır. Ama siyasetçilerimize bu “kullanım hatası” dahi yetmemiştir. Çünkü Selânik örgü de “gerçek ve yalancı” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Gerçek Selânik şöyle örülür: “1. sıra; 1 kenar ilmek, 1 düz, 1 ters, 1 düz devam edilir, sonunda bir kenar ilmek... / 2. sıra: 1 kenar ilmek, 1 ters, 1 düz örmeden alınır ve şişin üzerine 1 dolama yapılır, 1 ters, 1 düz örmeden alınır ve şişin üzerine 1 dolama yapılır. 1 ters şeklinde devam edilir ve sonunda 1 kenar ilmek... / 3. sıra: 1 kenar ilmek, 1 düz örmeden ve şişin üzerine dolama yapılarak alınır, önceki sırada örmeden alınan ilmek üzerindeki dolama ile birlikte ters olarak örülür. 1 düz örmeden şişin üzerine dolama yapılarak alınır ve devam edilir, sıra sonunda 1 kenar ilmek... / 2. ve 3. sıra sürekli aynı şekilde örülür”.  Bu şekilde örüldüğünde, parçanın önü de arkası da aynı desende olur. Yani bu örgünün içi dışı birdir, gizlisi saklısı yoktur. Önemli mi? Önemli! Çünkü yalancı Selânik’te 3 ters, 1 düz kullanılıyor. Göremediğiniz yüzünde farklı bir desen oluştuğu için, hep bir gizli gündemi var gibi geliyor insana...
Yıllar yılları kovalarken, siyasette en göstere göstere kazandıran örgülerden birine, “pirinç” örgüsüne geçildi. (1. sıra  1 düz bir ters / 2. ve izleyen sıralarda düzün üstüne ters, tersin üzerine düz yapılarak, durmak yok devam...) Gözlerden kaçan şudur: “1 düz sıranın üzerine 1 ters sıra örülerek oluşan örgüye “düz örgü” deniliyor. Ama her sırayı ısrarla ters örerseniz, “haraşo” yapmış olursunuz. Bu durumda, “2 ters 1 yüz”e şükredip, kaderinize razı olacaksınız demektir. Çünkü ördükleriniz kadar kadar, öremediklerinizden de sorumlusunuz! Bakalım, İzmir’deki yerel yönetimler, bu “örgülü makale”den ne sonuç çıkartabilecekler?

Yazarın Tüm Yazıları