Paylaş
Mecburiyetler olmasa, siyaset yazmayı hiç sevmiyorum! Ama, özellikle sanatla siyaset arasındaki tercihin, iyiden iyiye, “varolmakla varlıklı olmak” ikileminde düğümlendiğini görüp de yazmamak olmuyor. Bugünlük de, “kısa kısa” söyleşip biraz soluklanalım.
Recep İvedik (4), “Kış Uykusu”na karşı...
“Son dakika” kadar güncel olmayabilir ama, resmi gişe bilgilerine göre, “seyircİ” sayıları şöyle: RECEP İVEDİK (4) / 7.342.864 ; KIŞ UYKUSU / 166.022 . “Yorumsuz” deyip, dünyanın öbür ucuna atlayalım. Öyle sanıyorum ki, yıllar geçtikçe ve dünya durdukça, (ironik bir ayrıntı olarak, üniversitede siyaset bilimi okumuş olan) Robin Wiliams’ı ve çevirdiği “Günaydın Vietnam, Cadillac Man, Hook, The Fisher King, Mrs. Doubtfire, Ölü Ozanlar Derneği” gibi filmleri hatırlayanların sayısı, Başkan Richard Nixon’ı ve istifasıyla sonuçlanan “Watergate Skandalı”nı hatırlayanlardan hep daha fazla olacaktır. Williams’ın İntihar etmiş olması ihtimali, sevenlerini en az ölümü kadar üzmüş. Dün sosyal medyada, bir sanatçının arkasından bu ayrıntıyı istismar eden düzeysiz saçmalamalar okuyunca, aklıma madalyonun siyasetçi yüzü geliverdi. Kendisinden “rahmetli” diye bahsedince, bir telgraf çekmişti, Bölükbaşı Semra Özal’a; “hayattayım ve bazılarının sonunu görecek kadar da yaşamak azmindeyim...” diye. Varolmayı seçenlere selam olsun!
“Adam gibi, tıpış tıpış istifa”edeceksiniz...
“Kemaliyetin şiddeti”nden olsa gerek, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, yer yer ellerini kürsüye vurarak ve ardından tabii ki manşetlerde, şöyle bağırıyordu Kılıçdaroğlu: “Adam gibi tıpış tıpış sandığa gideceksiniz, demokrasinin gereğini yapacaksınız...” Sular, bir çırpıda aktı köprülerin altından... Bütün doğrular ve yanlışlar, pazar akşamı itibariyle geride kaldı. Şimdi CHP seçmeni kendisinden, “demokrasinin gereğini yapmasını, adam gibi, tıpış tıpış istifa etmesi”ni bekliyor. Kırıp dökmemek için, sadece kendisinin cümlelerini kullandım.
“Ekmek için”, marjinal yönelişler...
Yine seçim öncesinde, “Demirtaş’ın, İzmir’de, ülke genelinin üzerinde bir oy alacağını sanıyorum” demiştim; tam tutturamadık... Ama Sevgili Deniz Sipahi’nin de köşesinde kullandığı lisanla, “oylarını 100 bin artırıp, ikiye katlamış olması” da aynı kapıya çıkıyor. Zira Türkiye genelindeki oy artışına (da) bakılırsa, siyasi yelpazedeki olası yer değişikliği, zaten yeni istatistiklere gebe. Marjinaller kitle partisi olmaya soyunurken, kitle partileri (ekmek için) marjinalleşiyor. Bir tarihte, siyaset ve ekonominin güncel enstrümanlarını Özal’a kaptıran CHP, şimdi de geleneksel oyuncaklarını HDP’nin söylemlerine kaptıracak anlaşılan.
Bu bir “Amerikan Rüyası”dır
Pazartesi sabahı uyandığımız Türkiye, bana “bir demokrasi cenneti” gibi gelmiyor. Matematiğe inanan bir insan olarak, “halkın sandığa yansımış iradesi”nden filan da söz etmek mümkün değil. “Horlananların rövanşı gibi bir fantezi” ise, tartışmaya hayli açık. İnsan kaynakları disiplini yönünden bakıyorum; “fırsat eşitliği, azmin zaferi, kariyer planlaması” gibi sonuçlar çıkartmak da samimi gelmiyor. Çünkü parlamentomuzdaki kuşağın ninelerinden aldığı hayır duası, (makbul sayıldığı yıllarda) “paşalığını da görürüz inşallah”tan ibarettir. Medyamızın pompaladığı, “yeterince istersen, Başkan bile olabilirsin” diyaloğuna, (lisedeki beyzbol takımı seçmeleriyle beraber) hayata ilişkin bütün umutlarını da kaybetmiş çocuğa, anne ya da babasının, yatağında moral verdiği Amerikan filmlerinde rastlanır. Yani son zafer (?!), pek Türk işine benzemiyor; bu olsa olsa bir “Amerikan rüyası”dır.
Paylaş