Paylaş
Daha 1983’te, “... Bizdeki siyasetçilerin yazıya dökecek kadar anadilini bileni çok azdır” diyordu Çetin Altan. Hattâ şöyle de devam ediyordu: “Önemli bir bölümü doğru dürüst bir bayram kartı bile yazamaz. O yüzden de son 70 yıl içinde dünyada en az kitap yayınlamış parlamenterler bizim parlamenterlerdir. Bol bol konuşur ama yazmaya asla yanaşmazlar. Çünkü yazacak kadar bilmezler anadillerini. Düşünün ki anılarını kendi eliyle yazmış bir tek cumhurbaşkanımız bile yok henüz...” Bu acıklı tespitte “an itibariyle” bir değişiklik olmadığı gibi, tünelin ucunda bir ışık da gözükmüyor.
Benzer bir burukluğu, başka alanlara ve başka sosyal renklere taşımaya kalksanız, en çarpıcı eksikliği, işadamlarımızın (göz rekabetinin pahalı taklit bahçeleri hariç) sanatla olan “eylemli-bireysel ilişkileri”nde görürsünüz... Koleksiyoncular vardır içlerinde, “yatırım” niyetiyle bir şeyler toplar. Spor tercihleri çoğunlukla sosyal ilişki odaklıdır. Genellikle yemeğe meraklı olurlar. “Sonradan gurme” çoktur içlerinde ve bir süredir hemen hepsi şaraptan da anlamaya başlamıştır (?!) Bu, elbette istisnalarını ayrı bir yerde taçlandırdığımız abartılı genelleme “yanlış, eksik ya da ayıp” değildir özünde. Çünkü takılan materyalist gözlük, ortak bir paradigmanın ürünüdür.
İşte sadece bu paradigmaya aykırı davranılmış olması bile, sözünü edeceğim fotoğraf sergisini ve işadamını bir adım öne çıkartmaya yetiyor.
Kaldı ki, işin içinde gerçek bir “sosyal sorumluluk” projesi de var.
Davetiyeden birkaç satırı paylaşıyorum:
“1946, İzmir doğumlu sanatçı, yarım yüzyılı aşkın bir süredir fotoğrafla iç içe...
Dia ve filmli fotoğrafçılıktan sonra 2000’lerde dijital teknolojiyle de tanıştı.
Onlarca ülkede sadece fotoğraf çekmek için binlerce kilometre yaptı.
Çok zengin bir portfolio’dan kendisini en çok etkileyen kareleri fotoğraf sevenler ile ‘özel bir gündem’ için paylaşıyor.
Objektiften deklanşöre yansıyan heyecanını, lösemili çocukların umutlarıyla birleştirmek istiyor...”
Moiz Çukurel, 30 yılı aşkın bir süredir girişimci olarak iş dünyasının içinde.
“Ege Lösemili Çocuklar ve Onkoloji Derneği” yararına 7 Kasım Cuma günü saat 19.00’da, Sabancı Kültür Merkezi salonlarında açacağı sergi, “Sri Lanka ve İnsan” adını taşıyor. 21 Kasım’a kadar açık kalacak.
Serginin kataloğunda öyle isimler var ki, adı geçen coğrafyanın tarihini, kültürünü ve portrelerinin fotoğraf karesine yansımasını ister istemez merak ediyor insan:
“Tebessüm Eden Çizgiler / Pırıltının Gölgesinde / Temizliğe Baş Eğince / Dünyaya Açılan Pencere / Gişesinde Tutuklu / (serginin afişinde de kullanılan) Tünekteki Balıkçı / Taze Balık Neş’esi / Öksüz Filler” bir kısmı sınırlı sayıda basılmış fotoğrafların isimlerinden bazısı.
Derneğin “egeonkoder.org” adresinden alıntıladığım arka arkaya yazılmış iki cümle (benim farkındalığımı artırdığı gibi) sizlerde de umut ve gölgeyi aynı anda tutuşturacak: “Günümüzde löseminin de içinde yer aldığı çocukluk çağı kanserlerinın çoğu tedavi edilebilir hastalıklardır” açıklamasıyla umutlanacak, “Lösemi ve diğer kanserlerin tedavisi profesyonel ellerde, bu konuda özelleşmiş hastanelerde ve uygun koşulların sağlandığı ortamlarda yapılmalıdır” notuyla da, “Peki hangi kaynakla?” diyerek gölgeleneceksiniz. Sanki sergide “Siz” olmazsanız “1 eksik kalacakmışız gibi” geliyor bana...
Paylaş