Kültür mü, turizm mi, tanıtım mı ?

BİR vakitler, “gazetelerde epeyce yer bulmuştu kendine” ve yanlış hatırlamıyorsam, dünyada “kendi tarihini araştırmak amacıyla çalışma yapan tek bakanlık”, “T.C. Kültür Bakanlığı” idi. Hafife veya alaya alınacak bir girişim değildi bence. Böyle bir araştırma, aslında “çok disiplinli” soruların yanıtlarını da içerdiği için önemsenmeliydi kuşkusuz, sonuçlarından yeterince yararlanılabildi mi, bilemiyorum?

Haberin Devamı

 

 

Temelinin ilk kez 1920 yılında “Maarif Vekâleti” içinde atıldığını, kurulup kapatılmalardan ve birleşmelerden oluşan “zikzaklı” bir tarihi olduğunu biliyoruz. Önce, yerinin “Türk Âsâr-ı Âtikası Müdürlüğü” olarak tarif edildiğini, 1922 yılında “Hars Müdürlüğü”ne dönüştürüldüğünü, 1926 yılında Hars Müdürlüğü’ne bağlı olarak “Müzeler, Kütüphaneler ve Yayımlar Daireleri”nin kurulduğunu da bu çalışmadan öğreniyoruz.

Öğrendiklerimiz, hatırladıklarımızı tetikliyor... “Kültür”ün, ilk kez 1971 yılında Nihat Erim hükümetinde bakanlık düzeyinde temsil edilme imkânı bulduğunu, ilk Kültür Bakanlığı’na ise Talat Halman’ın getirildiğini anımsayı veriyoruz.

Bakanlığın, bir yıl sonra tekrar müsteşarlığa dönüştürüldüğünü, 1974’te Sadi Irmak hükümeti döneminde yeniden kurulduğunu, 1976’da önce turizm sonra da milli eğitimle birleştirildiğini, 1983 yılında yeniden müstakil bir bakanlığa dönüşse de hemen ardından tekrar Turizm Bakanlığı ile birleştirildiğini, o tarihlerden sonra, varlığını (genellikle) ayrı bir bakanlık olarak varlığını koruduğunu anlıyoruz.

Haberin Devamı

Yeni kabine açıklandı... Bahse konu bakanlığın ve “onunla akraba kabul edilmiş bakanlıklar”ın varlığı ve yapısı gibi, isimlerinin de “gel-git”li geçmişine ve “Basın – Yayın ve Turizm Bakanlığı, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Turizm Bakanlığı tabelâları”nın, sadece yarım asır içinde asılıp, indirilmiş olmasına tebessüm etmekten başka çaremiz yok... Güncel adıyla, “T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı”nın web sitesinden birkaç alıntı yaparak bitirelim:

“...Şimdiye kadar takib olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin gerilemesinde en mühim etken olduğu kanaatindeyim. Onun için millî terbiye programından bahsederken eski devrin hurafatından ve yaradılışımızla hiç de münasebetli olmayan yabancı fikirlerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelen tesirlerden tamamen uzak millî seciye ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü, millî dâvamızın inkişafı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir. Lâlettayin bir yabancı kültürü şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin neticelerini tekrar ettirebilir. Kültür zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir...” (1921)

Haberin Devamı

“...Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kasdetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikatı bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi hiç okumak bilmeyenlerden de hakikatı gören hakiki âlimler çıkabilir...” (1923)

“...Dünyanın belli başlı milletlerini esaretten kurtararak, hâkimiyetlerine kavuşturan büyük fikir cereyanları; köhne müesseselere ümit bağlayanların, çürümüş idare usullerinde kurtuluş kuvveti arayanların amansız düşmanıdır...” (1923)

“...Bir millî terbiye programından bahsederken, millî karakter ve tarihimizle mütenasip bir kültür kastediyoruz...” (Temmuz 1924)

“...Kültür dediğimiz zaman bir insan cemiyetinin, devlet hayatında fikrî hayatında, iktisat hayatında yapabilecekleri şeylerin muhassalasını (toplamını) kastediyoruz ki, medeniyet de bundan başka bir şey değildir...” (1929)

Haberin Devamı

“...Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır...” (1932)

Bir de, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür...” yazıyor elbette.

Evet! Ne demezsiniz? Yukarıdaki “tarihçe”den ve “son atama”dan da bu anlaşılıyor zaten...

Yazarın Tüm Yazıları