“Kapak” üstüne bir yazı...

YAZININ başlığına aslında tam karar veremedim, “Acaba” dedim, “-tencere üstüne bir yazı- desem, daha mı iyi?” Sonra, (sebebini aşağıda açıklayacağım) “yok -kapak olsun-” dedi, iç sesim. Aslında, “tencerenin siyasetimizdeki çarpıcı ağırlığı hakkında” farkındalığım artınca, bir köşe yazısı yazmaya karar vermemle başladı her şey.

Haberin Devamı

Tam, (kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin) anlamındaki “tencere dibin kara, seninki benden kara” deyimini yedeğine alarak siyaset yapılmasına alışıyordum ki, yerel seçimlere günler kala, sosyal medyada “boncuk bulanlar” oldu ve Demirel’in, “tencerenin deviremeyeceği hükümet yoktur” vecizesini hatırlayarak, servis etmeye başladılar.

“Tencere kültürü”ne hayli alışık bu coğrafyada, (hoşa gitmeyen herhangi bir nitelik yönünden birbiriyle benzeşen iki kişi bir araya gelmiş, anlamındaki) “tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” deyimi, zaten seçmenin ağzından düşmüyordu. Hattâ, “et koydum tencereye, yar geldi pencereye” türküsündeki gibi, “içi anlam olarak boş, dolgu dizeleri”yle siyaset yapma yollu (üstelik hamasî) hafifliğimize bile alışmıştık.

Haberin Devamı

Buraya kadar, sorun yok gibi görünüyordu. Ama, elinizi vicdanınıza koyun! Bahse konu tencerenin, bir de kapağı olmalıydı. Nedense, onun “esamesi okunmuyordu”. (Yani adı bile anılmıyordu). İşte bu noktada, “kendisine fena halde haksızlık ediliyor” diye düşündüm. Kapakla, “kaderde, tasada, kıvançta...” ortak olduğu söylense de tencere her fırsatta “kapaktan rol çalıyordu...” Bu adaletsizlik ve çifte standart giderilmeliydi!

Bir haftadır alışmıştık kısaltmalara; “YSK... AA... DHA... vs.” Bence, bir de “TDK”ya kulak verilmeliydi... “Güncel Büyük Sözlük”te, “kapak” için, (isim, dedikten sonra...) sırasıyla; “Her türlü kabın üstünü örtmeye veya bir deliği kapamaya yarayan nesne”, “Dolap, sandık vb.ni örtmeye yarayan parça”, “Kitap, defter vb.nin en üstüne geçirilen kılıf”, “Biçilen ağaç kütüklerinin iki yanından çıkan, düzgün olmayan tahta”, “Zıvanada iki dış yan parça...” karşılığı veriliyordu. Aynı sözlükte sayfalar, “kapak taşı, kapağı atmak, kapak vurmak, göz kapağı, rögar kapağı, diz kapağı...” diye tamlamalar, “oynama kızım oynama bu kapak patlar / kırkından sonra azanı teneşir paklar...” benzeri deyimler ile doluydu...

Dahası, “kapak çeşitleri” sorgusuna, bir arama motoru; saniyeler içinde, (teknik olarak mükerrer yazılmışlar olabilir...) “pilfer-proof kapaklar, emniyetli ve drop-stop kapaklar, flip-off ve dekoratif tanımlamalı kapaklar, vidalı kapaklar, likör kapakları, sentetik tıpalar, plastik kapaklar, nem alıcı kapaklar, emniyet kapsülleri, vidalı kapaklar, flakon çakma kapaklar, irigrasyon solüsyon kapakları, ilaç kapakları, yağ kapakları, gazlı ve gazsız içecek kapakları, kendinden vidalı kapaklar, geçmeli kapaklar...” yanıtını veriyordu. Biz, “kaynayan kazan kapak tutmaz...” atasözünde çakılıp kalmış görünüyorduk.

Haberin Devamı

“Biraz paradigma değişikliği iyidir” diyerek yazdım bu satırları. Hattâ, belki “empati” yapmaya bile fırsat verebilir, karaladıklarım. Yazının sonuna geldik, ama açıkçası, “başlık”taki tercihim hâlâ içime sinmiş değil. “Artık buna değerli okuyucu karar versin” diyorum. Ne dersiniz? “Tencere mi olsun, kapak mı olsun?”

(Not: Yazının, aşağı yukarı 10 sene evvel, Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı arasında, bir TV programında bahse konu edilen; İstanbullu Rumların kullandığı ve “kosta kapaki” diye bittiği açıklanan küfürle bir ilgisi yoktur... / ...Kurthan Fişek Hocamın, 1998’de Hürriyet’te düştüğü; “Kimse üstüne alınmasın. Bu bir soyut yazıdır, gündemimizden uzak, CHP’den ıraktır. Ölmesine rağmen öldüğünü bilmeyen, burnu boktan kurtulmayan hayvanlardan söz ettim. Aktif siyasetle ilgisi yoktur, soyuttur, zoolojiktir...” şeklindeki -efsanevî- dipnotundan ilhâm alınmıştır).

Yazarın Tüm Yazıları