İzmir Şiiri’nde “Hınzır Kaygılar...”

Haberin Devamı

MERAKLISI, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi “Sahne Sanatları Bölüm Başkanı” Murat (TUNCAY) Hocamız’ın şiir de söylediğini bilir. İkinci kitabı da raflardaki yerini aldı. Küçük bir ayrıcalıkla, daha mürekkebi kurumadan okuyabilenlere karıştım. “Dramaturgi” ustalığının verdiği akıcılıkla, şiirdeki özgüvenini, bir yazın türü olarak “deneme”nin serbestisiyle buluşturan üslûbu, her şeyden önce ferahlatıcı...
Dizeleri için, “hınzır şiirler bunlar” betimlemesini ilk kullananın, sevgili Hidayet Karakuş olduğunu, “öndeyiş niyetine” yakıştırmasından öğrendik. Takdim şöyle devam ediyor:
“Hınzır, Arapça –Domuz- demekmiş. Bizden önce, ‘kötü yürekli, hain, gaddar’ anlamında kullanılmış. Sonra mecazî bir sevimlilik gelmiş yerleşmiş üstüne: Genellikle hoşa giden bir davranış için, durum için şaka yollu söyleyişlerimizden biri olmuş. Hınzırlığın gülümseten sempatikliğinin altında aslında domuzuna bir şeyler var, olmaz olur mu? Şiir bittiğinde okuyanın, dinleyenin yüzüne yayılan gülümseme bu yaşlanmayan bıçkın mahalle delikanlısı hınzırlıklarının paylaşılmasından geliyor olmalı... Oysa ‘kaygı’ daha masum. Kocaya kaçmış kızların gelecek tasası gibi duruyor hınzırlığın yanında. İçimizdeki melek kaygılarımızın; şeytan hınzırlıklarımızın arkasından çekiştiriyor bizi sanki...”
İlk şiir kitabı olan “Orta Yaş Mızırtıları”, çarşamba tadındaydı ve perşembenin gelişini belli ediyordu zaten. İkinci kitabın olsa olsa, tek bir eksiğinden söz edilebilir. İnsanın gözü, arka kapağın bir yerlerinde, küçük bir açıklama arıyor gibi “Şiirlerimizde, (az biraz) domuz havası bulunur. Gönül rahatlığı ile okuyabilirsiniz...”

Haberin Devamı

En Ağırbaşlı Kaygım (*)

En ağırbaşlı kaygım,
Sana olan aşkım,
Sabırlı, saygın, beyefendi.
Emekli diplomatlar gibi zarif,
Sabah akşam takım elbiseli.
İpek pijamalı, beyaz eldivenli.
Sessiz, sakin, olgun ve yorgun.

Bu kaygı emektardır.
Bırakmaz, pes etmez, inatçıdır.
Azat kabul etmez köledir; atamazsın, satamazsın,
Arkanı dönemezsin.
Bakarsın, efendi olur başıma; buyurur, ezer.
Arada sen varsın,
Sesim çıkmaz, dinlerim.
Senden yüz buluyor, biliyorum;
Acımı, açlığımı, öfkemi, özleyişimi besliyor.
Sen benim; ben senin olmadıkça;
Bu mülkiyet sorunu hâl olmadıkça aramızda yani;
Üstümüzde bu yağmur yüklü bulut gezecek kesin.
Sana olan aşkım,
En ağır başlı kaygım benim...

Haberin Devamı

(*) HINZIR KAYGILAR, Murat TUNCAY / Duvar Yayınları – Şiir Dizisi, İzmir 2013

İshal mevsimi açılmıştır


HAYIR efendim, okuyacağınız satırların, yaz üşütmeleri, gıda zehirlenmeleri, bağırsak enfeksiyonları ile filân uzaktan yakından bir ilgisi yok! Tıbbî içeriği olan bir yazı değil, kastettiğim ishal ise bu kontrolsuz boşalımın çeneye vurmuş olan türü...

Hafta içinde Fenerbahçe ile Avrupa defterini açtı Türk takımları... Hepsine şimdiden başarılar diliyoruz. Ama öyle anlaşılıyor ki, açılan sadece bu defter değil. Maçların anlatımına, garnitür olarak katılan yorumcularımız da sahne almaya başlamışlar... Maç öncesi, zaman doldurmak için dakikalarca konuşan - konuşturulan bu otoritelerin (?!) içlerinde öyleleri var ki, kırpıp kırpıp yıldız yapılan teknik adamlardan özellikle seçiliyor herhalde. Öncelikle hayrete düşüyorsunuz, “yahu bu adam bir futbol dehası, şimdiye kadar neden keşfedilmemiş?” diyesiniz geliyor. Anlattıklarına, gözlem, yorum ve önerilerine bakınca, “nasıl olmuş da elini sürdüğü şu kadar takımı berbat etmiş acaba?” diye geçiyor aklınızdan... Sonra, aynı şeyleri, dönüp dönüp, tekrar tekrar, hem de aynı cümlelerle anlatma performansına hayran kalıyorsunuz. Dakikadaki kelime debisi, ortalamanın o kadar üzerinde ki, nefes almadan, nokta koymadan makaraladığı konuşmasında, anlam ve içerik buharlaşıyor; hak getire... Türkçe derseniz, uydurulmuş (futbol
sal, hücumsal gibi...) yeni kelimelerle saçma bir resital... Söz meclisten dışarı; ekranlarımızda, mecbur kaldığımız için tırnak yiyerek ağırladığımız “bu gibi” dostlarımıza da “hoş geldiniz” diyoruz. Bu arada, İzmir ve hattâ Ege takımları için bir dönem epeyce ter dökmüş Reha Kapsal Hocamızın, neden daha büyük başarılara imza atamadığını da anladım galiba: “konuşmaktan çalışmaya zaman bulamamış olabilir...”

Yazarın Tüm Yazıları