“İmece”nin ödülü, “ceza” geleneğimiz sayesinde !

E-posta kutuma düşen bir ileti, “buruk bir müjde” getirdi... Ve kadîm dost Nedim ATİLLA’nın, “Matematik, tarih gibi değildir, herkesin işidir...” dipnotuna bakıp, “durumdan vazife çıkartarak” bu yazıyı yazıyorum.

Haberin Devamı

 

 

 

“Müjde”, çünkü; Matematik Köyü’ndeki başarısı, Ali NESİN’e,

“Matematik Nobeli” de denilen, “Leelavati Ödülü”nü getirmiş !

Bakın Ali Hoca, mektubunda (özetle) neler diyor ?

 

“Ödüldaşlarım’a” diye başlıyor söze... Sonra devam ediyor:

“...Matematiğe olan duyarlılığın artmasına katkıda bulunmam dolayısıyla,

Uluslararası Matematik Birliği’nin çok prestijli Leeavati Ödülü’ne lâyık görüldüm.

 

...Bu ödülü, büyük ölçüde Matematik Köyü sayesinde aldım.

Matematik Köyü’nü de ben tek başıma oluşturmadım tabii ki.

Üç beş kişi de oluşturmadı. Matematik Köyü’nün arkasında yüzbinler vardır.

Haberin Devamı

Yoksa benim etim ne budum ne ? Projenin başını çektiğim için ödül bana veriliyor.

Ben de emek verenlerin nâmına, hepimiz adına ödülü alıyorum...”

 

Ardından, çok “onurlu gerekçeler” ile,

Kocaman bir “bu ödül onundur da... “ parantezi açıyor...

 

“...Ülkeden kovmayı becerdiğimiz Sevan NİŞANYAN’ın cesareti olmasaydı bu Köy olmazdı... / ...Çalı çırpıya ve hayallerimize ilk bağışı, cebindeki son üç beş kuruşunu veren (ismi paylaşılmayan) Köy’ün ilk kahramanlarından... Bu ödül onundur da.../ ...O para da bitince halka sığındık. İşçiden, memurdan, köylüden, memurdan, öğretmenden, emekliden, gençlerden ve hattâ harçlıklarını biriktiren çoluk çocuktan bağış geldi. Para yine bitti. Yine halka başvurduk. Sonra, ‘Felsefe ve Sanat Köyleri’ dedik. Bu köy, babamın ifadesiyle, ‘varından değil, yoğundan veren’ halkımızın katkısıyla vücut bulmuştur. Bu ödül onlarındır da...”

 

Altını çiziyor; “...Tabiî halkımızın bu güveni babamın sayesinde. Bu ödül onundur da...”

Yazdıklarının tamamını buraya aktarmam mümkün değil.

Ama bu ödül için “teşekkür edilenlerin listesi,

Haberin Devamı

yukarıdaki ‘onurlu’ mücadelenin paydaşları”ndan oluşuyor:

“...Gönüllü ameleler, meslektaşlar - Matematikçiler,

Köy’ü evi ve ailesi bilen genç çalışanlar ve yüzbinlerce öğrenci...”

 

“Buruk” çünkü,

öykünün devamında, “Devletin ve TÜBİTAK’ın programı desteklememesi,

bürokrasinin inşaat izinleri konusundaki ‘yokuşlu yollar’ı,

destek yerine kesilen para cezaları”ndan bahsediliyor.

 

İronik vuruş ise şu cümlede gizli: “...İkinci yıl, yaşamak için büyümek zorunda olduğumuzu anladık. Halkımıza başvurduk. Eğer o yıllarda TÜBİTAK Köyümüzü yılda 30-40 bin lira gibi cüz’i bir miktarla destekleseydi, büyümek zorunda kalmazdık; dolayısıyla bu ödülü de alamazdık. Ödül onların değil hiçbir biçimde, ama doğrusu bir teşekkürü hak ediyorlar !”

 

Haberin Devamı

Ama ben yazıyı, asıl, okuduğunuz satırlar için değil de, “son paragraf” için kaleme aldım. “...Şimdi önümüzde bir lise projesi var. Sıra-dışı, olağanüstü, eşi benzeri görülmemiş bir proje. Eğitim hakkındaki projelerimizi sarsabilecek çapta bir proje. İzin almak için denemediğimiz yol kalmadı. Dört ayrı cepheden ret cevabı aldık, hem yerel yönetimlerden hem de merkezî yönetimden... Tıkandık. Sanki ülkeye düşman geldi ! Ne istesek reddediyorlar.  Umarım bu ödül bize bu kapıyı açar. O zaman her zamanki gibi yine sizlere başvuracağım. Bizim sizden başka kimsemiz yok ki... Matematik Köyü ve diğer köylerimiz, yeryüzünde eşi benzeri görülmemiş, göz yaşartıcı bir imece örneğidir. Emeği geçen herkesi, paylaştığımız ödülden dolayı kutlarım. Daha nice imecelere...”

Yazarın Tüm Yazıları