Hiçbir şeyin ciddiye alınmadığı konser

3dk okuma

“MÜZİKAL skeçlerini 2004’ten bu yana You Tube’ta 40 milyon kişinin izlediği” gibi bir bilgi var elimizde.

Haberin Devamı

 

Bunun üstüne, televizyon şovlarını, DVD satışlarını, onları konser salonlarında ve stadyumlarda izleyenleri de eklerseniz bütün dünyada Igudesman&Joo’nun yarattığı fırtınanın sürüklediği oldukça kalabalık bir kitlenin var olduğu sonucuna ulaşmak mümkün. Bu istatistiğe 2015’te Olten Filarmoni Orkestrası ile birlikte İzmir’de ilk kez sahne aldıkları “Big Nightmare Music” gösterisinin koltuklarını ve geçen cumartesi akşamı “Concert of Surprises”ı izleyen bin sanatseveri daha ilâve edin, “komedi, klâsik müzik ve popüler kültür”ü birleştiren melezlemenin istatistiği daha da büyür ve bu noktada sanatseverin neyi ayakta alkışladığını merak eden bir resimle yüzleşirsiniz.

Eleştirmenler bu soruya daha başından beri atipik ve yaratıcı yanıtlar bulmak zorunda hissettiler kendilerini. Örneğin, ilk gösterileri “A Little Nightmare Music” için sarf edilmiş, “Sürrealizmi konser salonuna getiriyor ve pantolonunu indiriyor!” cümlesi ikiliyi henüz izleyememiş olanlara biraz fikir verse de benim yanıtım başka bir tespitin gerçekliğinde gülümsedi hep. 21’inci Yüzyıl insanının temel çelişkilerinden birinin ilacıydı aslında sanatseverlere sunulan bu teatral kurgu: “Hiçbir şeyin (aslında bu kadar) ciddiye alınması gerekmiyor.”

Haberin Devamı

Bakmayın adının “Sürprizler Konseri” olarak duyurulduğuna. Bir süredir, sanat, insan onuruna yönelmiş milyonlarca nota, hele ki estetik, zarafet ve daha fazlası konuşuluyorsa İzmir’de ve işin içinde Olten Filarmoni varsa sürprize yer olmadığını biliyoruz artık. Buna rağmen sıradışı olduğu söylenmezse, kendimi haksızlık etmiş sayacağım birkaç ayrıntının altını mutlaka çizmeliyim.

Çaykovski ve Rahmaninov’un keman ve piyano konçertolarının eşzamanlı ve iç içe geçmiş, akıl almaz rekabeti ile başlayan konser tangolardan buzdolabı magnetlerinin müziğine, Chopin’in “Romance”ından “Angry Birds Suite”e, “Polka”lardan “A Little Jewish Song”a, nihayet “Mozart Will Survive”a kadar hemen hemen dokunmadık hiçbir tarz bırakmadan aktı. Orkestra elemanları da (uzaklardan az hata yapmış olmayı umarak / Ildiko Moog, Beste Başcı, Tamer Tarhan) gösteride zaman zaman öne çıkan isimler oldular. Hatta bir ara Niyazi Emre Şenyaylar’ın kemanla çigan esintisinin içinde serpiştirdiği Uşşâk, Karcığar ve Sabâ geçkiler bile dolaştı kulaklarımızda.

Ama (bence) asıl önemlisi müzikte melezi yakalayabilmek için öncelikle çok iyi müzik bilmek ve çok iyi müzisyen olmak gerektiği gerçeğini yeniden fark etmemiz oldu. Igudesman&Joo’nun virtüözitesini tartışmak elbette mümkün değil! Önemli olan müziği kendiyle barışık bir lezzette yaşayıp, yaşatabilmek. Bunu dünya çapındaki sanatçıların başarmasında, bir yaşama biçimi haline getirmesinde, belki de çok hayret edilecek bir şey yok. Ama kumaşında klâsik müzik dokusu olan genç bir filarmoni orkestrasının bir gecede onlarla aşık atabilecek bir gösteri orkestrasına dönüşebilmesini gözlemlemek özellikle keyifli ve ayrıcalıklıydı.

Haberin Devamı

Orkestra elemanlarını kutlarken, bu 25 yıl artı bir gecede gerçekleşen dönüşümün mimarı için de birkaç satır ayırmalıyım. Çünkü bir şey daha gördük cumartesi gecesi. Igudesman&Joo’ın bu zor bir poker elini andıran 5 benzemez repertuvarını kusursuz yorumlayan maestro Yazıcı’nın içindeki muzip çocuk da gösterdi bize yüzünü. Çok zor eserler yönetmiş olabilirsiniz ama bu sanatsal zirve, sahnedeki şovun karakteristiği olan anlık ve düzensiz akışın orkestrasyonu için güvence vermez! Başka bir beceri ve donanım haritasına ihtiyaç duyulan bu dar koridordan güler yüzlü ciddiyeti, mizah anlayışı ve teatral yetileriyle geçirdi bizi kendisi.

Igudesman&Joo şanslıydı, refakat için Olten Filarmoni vardı. Orkestra şanslıydı, dünya starlarıyla aynı sahneyi ve ruhu paylaştılar. İzleyiciler şanslıydı, bu buluşmanın büyüsüne dokunabildiler. Yanımızda oturan küçük Ömer de şanslıydı! Konser başlamadan önce anne ve babasına döndü (böyle geceleri sıkılmadan atlatmasına yardımcı olduğunu anladığımız) “I Pad” dedi. Ben de, “Bu akşam ona gerek yok, konserin kendisi I Pad, bayılacaksın” diye yanıt verdim. Öyle de oldu. Çıt çıkar(a)madan büyük bir ilgi ve coşkuyla izledi konseri, iki elinin başparmağıyla sürekli zafer işareti yaparak. Hiçbir şeyin ciddiye alınmaması ne kadar zor ve muhteşem onu yaşadı bizimle birlikte. Ne kadar şanslı olduğunu, bizim yaşlarımıza geldiğinde anlayacak.

Yazarın Tüm Yazıları