Paylaş
EXPO 2020 web sitesinde diyor ki, “Telefon ilk kez 1876 yılında Philadelphia EXPO’sunda; mikrofon ilk kez 1878 yılında Paris EXPO’sunda; faks makinesi ilk kez 1904 yılında Saint-Louis EXPO’sunda ve televizyon ilk kez 1939 New York EXPO’sunda sergilenmiştir...” Önce, “bunların altında kalmamak lâzım” diye düşündüm. Ama yaratıcı projemizin (hem de 2 yıldır) hazır olduğunu fark edince içime su serpildi. Hayır, tahmin ettiğiniz gibi, ihale süreci başlayan “Akıllı Trafik Sistemi”nden filân söz etmiyorum...
Arşivler, 2010 yılının Haziran ayını işaret ediyor; “İzmir’de turist otobüsleri seferde...” İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin web sitesinde ise, (Basında İBB başlığı altında) haberin sanıyorum güncellenmiş (eklenme tarihi: 30 Eylül 2010 Perşembe) hali mevcut: “Tur otobüslerini 5’ledi, 3 ayda 11 bin turist gezdirdi...” Özellikle kruvaziyerlerle kente gelen turistlere hizmet vermesi amacıyla hazırlanan özel tur otobüslerinin sayısı 5’e yükselirken 6’ncısının yapımına da başlanmış. Alıntı yaptığım paragraf, “İZULAŞ Atölyesi’nde özel olarak dizayn edilerek...” diye başlayıp, “...ayrıca turistik şehir otobüslerinde ücretsiz su ile yağmurlu havalarda ücretsiz yağmurluk da dağıtılıyor...” diye bitiyor.
İşte EXPO’luk proje, bu paragrafın başında ve sonunda gizli! Ben de saf saf merak eder dururdum; “bu sıcak ve yaz aylarında her daim cehennem güneşiyle kavrulan kent için, gaz tenekesinden bozma –şekilsiz ve üstü açık- otobüsleri özel olarak kim tasarladı?” diye. Neyse ki, “faili meçhul bir cinayet” değilmiş. Hizmetin, “ücretsiz sunulan can alıcı kısmını” ise “yağmurluk ikramı”ndan bahsederek vurgulamışlar. O tarihteki bir fotoğraf altına “hizmete giren tur otobüslerinin ilk yolcuları İzmir Ekonomik ve Kalkınma Koordinasyon Kurulu üyeleri oldu” diye not düşülmüş. Hepsi tanıdık ve hepsi dünyayı defalarca turlamış yüzler. Sormak isterim; yerkürenin hangi coğrafyasında şehir turu yapan araçların böyle seçeneksiz ve korumasız bir dekoltesi var? Göz hafızam, sadece bazı iki katlı otobüslerin üst katlarında, isteyenlerin çıkıp oturduğu, “açıkhava çay bahçeleri”nin olduğunu söylüyor. Otobüslerin koltukları bile, suya ve güneşe dayanıklı özel malzemeden üretilirken, bir âdem de çıkıp, “su ve güneşten, insanları nasıl koruyacağız? Bunların üstü niye açık kardeşim?” diye sormuyor, soramıyor.
“Üstünden bu kadar zaman geçmiş, aklına şimdi mi düştü?” diyebilirsiniz. Aslında, garibanları otobüsün içinde şemsiyeyle otururken gördüğüm günden beri yazacağım, ama bugüne kısmetmiş. Bir haber fikrimi tetikledi efendim. Baktım gazetelerimiz “fincancı katırlarını ürkütmemek için özel gayret sarfetmekte”, bari “mahallenin delisi işine ben soyunayım” dedim. Haber mi? Kaçak güreşen yerel medyamızda, şu satırlarla yer aldı:
“İzmir’de kavurucu yaz sıcaklarında, üstü açık duraklarda otobüs bekleyen vatandaşlar perişan oluyor. Kentin en hareketli merkezlerinden biri olan ve yolcu yoğunluğuyla dikkat çeken Çankaya semti, üstü açık duraklar nedeniyle sıcakta sıkıntı yaşanan yerlerin başında geliyor. Çocuğundan yaşlısına kadar, üstü açık duraklarda, 40 dereceye dayanan sıcaklarda bekleyenler, yetkililerin bu soruna çare bulmasını istiyor...” Açıkçası, bir “vatan haini”, bir “İzmir düşmanı” çıkar da bu haberi ecnebilere okursa diye endişeleniyorum; “Üstü Açık Gezi Otobüsü Proje”mize “gölge düşer” diye korkuyorum. Haksız mıyım?
Paylaş