“Emeğin adı”: bu yıl “Murat Tuncay...”          

Önce 1999’dan bu yana esen bir “geleneği” hatırlayalım: Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Genel Kurulu, “...Ülkemizde tiyatro sanatının çağdaş anlamda var olması için  tüm yaşamı boyunca tiyatroya hizmet etmiş olan,  Fakültenin fahri doktoru ‘Muhsin Ertuğrul’un anısına, her yıl, ‘yaşamı boyunca ülkemizde tiyatro sanatının gelişimi yolunda, üstün hizmet vermiş sanatçı ve bilim insanları arasından belirlenen kişilere” akademik bir ödül veriyor.

Haberin Devamı

 

 

 

“Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödülü” bugüne kadar; “Oyunculuk”tan “Sahne Tasarımı”na,

“Tiyatro Bilimi”nden, “Oyun Yazarlığı”na, “Tiyatro Müziği”ne uzanan geniş bir yelpazede, (üzülerek bütün isimleri burada sayamıyorum...) Münir Özkul’dan Prof. Dr. Özdemir Nutku ’ya, Melih Cevdet Anday’a; Suna Pekuysal’dan, Prof. Dr. Sevda Şener’e, Güngör Dilmen’e, Osman Şengezer’e; Erol Keskin’e, Rüştü Asyalı, Zihni Göktay ve Timur Selçuk’a verilmişti.

 

Fakülte’nin Sahne Sanatları Bölümü Akademik Kurulu,  2019 yılında “Tiyatro Bilimi” dalına ayrılan ödülü, “Tiyatro Kuramı” alanında, “ülkemizde 1970’lerden 2010’lu yıllara kadar, 40 yıl boyunca,  eğitmen, akademisyen, yönetici olarak verdiği hizmetlerden  ve tiyatro alanında çoğu yayınlanmış araştırma, inceleme ve eleştirileriyle, tiyatro bilimine yaptığı katkılar”dan ötürü, Prof. Dr. Murat Tuncay ’a vermeyi kararlaştırdı. Ve geçen hafta, 27 Mart “Dünya Tiyatrolar Günü”nde verildi ödül.

 

Haberin Devamı

4 veya 5 yıl kadar oldu; Fakülte’deki “son dersi”ni izleyenler arasındaydım. “İçine şair kaçmış dramaturg” kalemiyle düşürdüğü dizelerini paylaşmıştı, sözlerini bitirirken:

 

“...Fakültenin bahçesinde / Bir gölgeli ağaç olup kalsam…

Altımda oturanlara / Eski tiyatrolardan anlatsam.

Sahne çalışanlar /Rol ezberlese altımda.

Mezun olup cüppe giyenler / Ağzı kulaklarında fotoğraf çektirseler.

Önümden gelip geçen çok olsa /

Bir ıslık da ben çalsam / Güzel havalarda güzelliğine özenenlere...

Bir de kapıya yakın olsa yerim; Daha ne isterim ?”

 

Takvimin azizliği diyelim, ya da “vaktin kaprisi”; bu kez yanında olmadım, Murat Hocamızın.

Ama, teşekkür konuşmasının sonunda, aynı şiiri yine okuduğunu öğrendim. İşte incelik burada ! Murat Tuncay, başka bir şiirini okuyabilirdi; veya, doğaçlama-ayaküstü yeni bir şiir bile söyleyebilirdi... Öyle yapmadı; aynı şiiri tekrarladı. Bu ne demektir, bilir misiniz ? Kendi sözlerine kulak verelim; yanıt orada gizli çünkü. Ödül alırken bile, “ders çıkartılacak” bir gölge düşürmüş sahneye... “Neyin, neden tekrarlanması, korunması ve sahip çıkılması gerektiğini; neyin, neden yenilenmesi, tazelenmesi ve tomurcuklanması mecburiyeti”nden dem vurarak açıklamış. “...Bilirsiniz Zanaat tekrarlamalarla yaşar. Gelenek Zanaatın can suyudur. / Sanat yeni ile yaşar / tekrarlamalarla ölür...” derken, seçerek tekrarladığının gizeminde, “kuramcılığın bir üniforması olmadığı”nın altını çizmiş; “hâlâ tek tabanca olduğu dersler”in muzip Ustalığıyla...

 

Haberin Devamı

1968 yılı Ekiminde yutulan, “Tiyatro Kürsüsü tozu”ndan, “geleneklerinin oluşması ve sürdürülmesi” heyecanına adanmış bir mesleğin kulesini inşa etmek; bütün basamakları adımlayarak, kulenin en tepesine çıkmak, uzaktan bakınca, dile ve göze nasıl da kolay geliyor ?

 

“...Odamı boşalttım ! Çantamı elime alıp güneşe çıktım” demesine bakmayın. Ödüllerin,  “gelenekten geleceğe akışın ışığı olduğu”nu da ekliyor çünkü arkasından. “Muhsin Ertuğrul Tiyatro Emek Ödül”ü, bu yıl da, “ışık taşıyan eller”in değişebileceğini, asıl meselenin, “ışığın elden ele taşınması” olduğunu hatırlattı bizlere.  Küçük-büyük hiçbir işini, ödül bekleyerek yapmadığını bildiğim Prof. Dr. Murat Tuncay’ı bir kez daha kutlarken; kadîm dostluğun verdiği taciz hakkımı, “bizim ödülümüz de -Musahipzâde- olacak; o sözlük bitmeli...” diyerek kullanmak istiyorum.

Yazarın Tüm Yazıları