Chopin “kapıları tutunca...”

Hiçbir festival, sadece festival değildir ! Mutfağı ve kamera arkası, “ayrı bir festival”dir çünkü.

Haberin Devamı

 

Seyirci, bu “paralel evren”i görür mü, duyar mı, bilir mi, hiç değilse tahmin, ya da hisseder mi acaba ? Bilinmez... Bazen, önü ve arkası karışıverir birbirine; İş tahminden çıkıp da, gündem “paylaşım”a dönünce... İşte o zaman, bu anların da “tadını çıkartmak” lâzımdır. Sanat, “tuhaf taraflarıyla” da, güzel ve ayrıcalıklıdır, üstünde düşünülmeli ve yorumlanmalıdır çünkü...

 

Cumartesi gecesi, “33. kez kapılarını açan Uluslararası İzmir Festivali”nin de bu bakımdan, emsallerinden aşağı kalır yeri yoktur. Neler görmedi ki bu Festival ? Celsus’ta, “fotoğraf dergilerine -özel sayı olmuş- kediler” ağırladı sahnesinde; “Maestro’nun ayağının dibinde konser dinleyen köpekler...” Son mezürde, Piyanistin eline düşen lâmba... Konser bitince, taburesini yerine koyan zarif piyanist. Konser erteleten yağmurlar, elektrik kesintileri... Acapella ile düet yapan yatsı ezanı;  Zamfir’e eşlik eden traktör homurtuları, koyun sürüsü çanları. Konseri izlemek için, Efes’in üstünde turlayan meraklı uçak... Bunlar benim , “ilk anda” hatırladıklarım. Festivali “kara kutusu”nda (?!), daha neler vardır kim bilir ? Sadece Elton John anıları, anlatmakla bitmiyor.

 

Haberin Devamı

Nefesler tutulmuştu; “Chopin Akşamı”nda... Gülsin Hanım, ilk bölümün üçüncü eserinden sonra yerinden kalktı, seyirciyi selamladı ve “2 numaralı (op.38) fa majör Ballad”dan, “Mi bemol majör (op.9) 2 numaralı Noktürn”e geçmeden önceden, “anlık” bir hava değişikliği için, sahneden kulise açılan kapıya yöneldi... Önce bir kanadını yokladı; açılmadı...  Sonra diğer kanadı denedi. Kilitliydi kapı... Yüzünde her zaman parlayan tebessümünden hiçbir şey kaybetmeden geri döndü; ellerini iki yana açarak, olan biteni merakla izleyen seyirciye, beden diliyle,  “ne yapalım ? Kısmet değilmiş” mesajını verdi ve alkışlar arasında, tekrar piyanonun başına oturdu.

 

Haberin Devamı

Şimdi siz zannediyorsunuz ki, “işgüzarın biri” kilitledi kapıyı. Ya da güvenlik sebebiyle bilerek kapatılmıştı. Veya, Gülsin Hanım, kapının yabancısı olduğu için, fazla zorlamadı; o yüzden açamadı kapıyı... Hayıııır !  “Kapıları tutan Chopin’di...”

 

Besteci, müziği için daha önce söylenmiş sözleri duymuştu muhakkak ! “...O kadar müthiş besteler yapmıştır ki... / Bu yüzden sadece Chopin’e ihanet edilir...” diyen Andre Gide’i meselâ... Liszt’in, “Senin eserlerini başkası çalmamalı” dediğini unutabilmiş miydi ? Noktürnleri için, “...Adım adım en tepeye çıkıp, oradan boşluğa düşme hissi veren, dahası her çalınışında notaların naif düşüşüyle sersemletiyorlar...” betimlemesini... “Ashkenazy ve Rubinstein yorumları cennetten gelmedir. Her dinlediğinizde yeniden şaşırırsınız. Bestelediği ‘gece müzikleri’ kırılgandır, onun için Chopin gündüz çalınamaz...” / “...Chopin önerir, varsayar, sezdirir, sevdirir, inandırır; hiçbir zaman kesinlemez, kestirip atmaz...” diyenleri aklından çıkartmış miydi ? “...Chopin piyano müziğini yaratmıştır. Piyanonun milâdıdır. Tek bir enstrüman kullanarak, Mozart, Beethoven, Bach gibi en büyükler arasında yerini almıştır” fikrini savunan fanatikleri sevmemiş olabilir miydi ? “...Her dinlediğimde,  Chopin’in müziğindeki buhûru, yeniden ve yeniden keşfediyorum. Üst tonlarda ıhlamur kokusu, aşağılarda gizemli, uçucu bir tarçın ve belli belirsiz bir lâvanta... Yoksa, bana mı öyle geliyor ?” diyen, köşe yazarını bile okumuş olabilirdi...

 

Haberin Devamı

“...Polonya Cumhuriyeti’nin, ‘En İyi Chopin Yorumcusu’ madalyasının sahibi Gülsin Onay’ın, ’Chopin... O doğuştan ruh ikizim. Ben elimi sürmeden piyanoyu kucaklayan kalbime ses veren besteci. Issız adaya götüreceğim eserlerin yaratıcısı... En kötü piyanoda bile parmaklarıma şarkı söyletebilecek güce sahip. Beni sevindiren, ağlatan melodileri ile haberi yokken hissettirdikleri. Chopin asırlar boyu devam edecek evrene ölümsüz duygular yaşatmaya müziğiyle. Chopin ile nikâhımızı Polonya Devlet Nişanı aldığım gün resmileştirmiştik, onun eserlerini her çalışımda piyanistliğime şükrediyorum’ İtirafı” da, bir şekilde kulağına gitmişti elbette...

 

Kuşkusuz, piyanisti ilk kez dinlemiyordu “ilâhî koltuğu”ndan... Ama, Cumartesi gecesinin büyüsü, bitmesin istedi Chopin ! Küçük bir soluklanmaya bile tahammül edemedi. O yüzden tuttu kapıları ve tekrar “armağan etti” Sanatçıyı bizlere... Gülsin Onay, artık, “Chopin’in, -çalmaya devam etsin diye, piyanodan kalkmasına izin vermediği, kapıları tuttuğu- piyanist”tir.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları