Paylaş
“Salatalık” ya da “bâdem” diyerek yumuşatmaya çalışıp, “telâffuzu gereken aslı” ndan vazgeçtiğimiz için doğru dürüst “hıyar” demekten çekinir hâle geldik.
Oysa, (Farsça kökenli) “hıyar”a “hıyar” demekte, ne sakınca olabilir?
Buna rağmen, okuyacağınız “köşe yazısı”nın, manşetlerdeki, “tanzim satışlar” ile bir alâkası yoktur.
Yani, “domates, biber, patıcaaaan...” diye devam edecek bir serinin hazırlığı içinde filân da değilim.
Bu yazı, sadece (nedense) “Sözüm Meclisten Dışarı...” diye başlayan bir “Cucumis sativus” şiirini, farklı bir bakış açısıyla yorumlamak ve “yerel seçim zeminindeki hukukî perspektif ile ilişkisi” üstüne fikretmek, niyetiyle yazılmıştır.
Barış Manço’nun bir diğer çalışması;
Hani, “...Sözüm meclisten dışarı dostlar” diye başlayıp da,
“Bu günlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum
Hani ince kıyım doğrasalar beni
Marmara, Ege, Karadeniz
Ve hattâ Akdeniz cacık olur diyorum .../...
Dedim öylesine büyük ki dostlar
Hani beni kırka yarıp yine kırka bölseler
Kırkbin bostana gübre diye serpseler
Kırkbin ot biter de kırkbin derde devâ olur diyorum... /...”
diye devam eden dizeleri var ya ondan bahsediyorum işte...
Mekteb-i Mülkiye günlerinden hatırlıyorum.
Burada, uzun uzun “kökenbilimsel” bir açıklamaya girişmeyeceğim.
Ama “cacık” yaparken ya da “küfrederken” yüklediğiniz anlamdan bahsetmediğimizi bilin, yeter!
Eski dilde (Arapça kökenli olanından türetilerek) “hakk-ı hıyar” denirdi.
İslâm Hukukunda, “alışveriş hususundaki muhayyerlik” kavramını da tanımlardı.
Yaşayan Türkçe’de (kısaca) “seçme hakkı” gibi (yaklaşık) bir karşılığı olması lâzım (ki), martın sonu, “Muhayyer makamında, Yahyâ Kemâl – Münir Nureddin ustalığından süzülmüş ‘Çepçevre bahâr içinde bir yer gördük...’ gibi çağrışımlara da açık olsa gerektir.
Basit olandan karmaşığa, yükselen bir “fikrî kreşendo” ile açıklamak isterseniz...
“...Bir ‘akit’ten (sözleşmeden) vazgeçebilme, cayabilme hakkı.
Böyle bir seçme hakkını kullanabilme serbestisi...” olarak temkinle yaklaşıp, daha teknik açılımlarda, “...uyrukluk seçme hakkı, yetkisi, plebisit hakkı vs.” diye karşılıklar vererek de devam edebilirsiniz menzili tüketmeye...
Hele, hukuk dilinden uzaklaşır ve asıl gereksinim duyulan “gusto”nun karasularına girerseniz, “iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırabilme yetkinliğini kullanma hakkı”na kadar çıkar bu yol...
Özetle şunu söylemeye çalışıyorum:
Barış nâm “Ozan”ın dediği gibi, “derdimiz öylesine büyük ki dostlar...”, gelecek ay yeni bir seçim sandığı koyacaklar önümüze.
“Cacık sofrası”nın kıymetini bilin ve hakkını verin...
Sonra içerlemeyin, bozulmayın, arkanızdan, “Langa” veya “Çengelköy” tertibinden “argo” seslenişlere...
Paylaş