Ben “Komik Bir Ansiklopedi”nin Yalancısıyım…

“Altılı Ganyan Bültenleri”nden daha zavallı hale düşmüş gazetelerde;

Haberin Devamı

 

“…UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde de yer alan ‘Efes Antik Kenti’ne açılacak ‘Antik Kanal’ için düğmeye basıldığını, Proje ile Efes limanından, 2500 yıl içinde yaklaşık 9 kilometre çekilen denizin, yeniden antik kentle buluşturulacağını, ilk etap için (-doğal sit alanı- olmasına rağmen nasıl olacaksa) bölgeye 1620 adet kazık çakılacağını ve (bataklık denilen yerde endemik türlerin bulunduğu ikazına rağmen, yine nasıl olacaksa) projenin tarihi dokuya zarar vermeden büyük bir titizlikle yürüyeceğini -müjdeleyen-” haberleri okuyup da;  “bende bir aptallık var herhalde; anlamıyorum, anlayamıyorum…” deyince, bir dostum, (bana faydası olur ümidiyle) Matthijs Van Boxsel’in “Aptallık Ansiklopedisi”ne göz atmamı tavsiye etti. Söz dinledim, çok yararlandım; kitabın ana fikrini, sizlerle de paylaşacağım.

 

Haberin Devamı

Meselâ, “arka kapak”ta diyor ki; “…Ahmakça hatalar, saçmalıklar, sakarlıklar, aptallıklar... Bunlar uygarlığın temeli ya da insan davranışının belirleyici unsuru olabilir mi? ‘Tarih boyunca akla atfettiğimiz önem bir yanılsamadan mı ibaret ?' Öyleyse aptallığın anlamı nedir? Bu kitap Diderot'nun anladığı anlamda bir ansiklopedi değil. Kaynağını masallar, karikatürler, fıkralar, trafik kazaları, bahçe tasarımı, bilimkurgu gibi örneklerin oluşturduğu gözlemlerden derlenmiş, eklektik bir kitap. XVIII. Yüzyıl akılcılığının ürünü olan ansiklopedi geleneği, Van Boxsel'in girişimiyle tersine çevriliyor: Yazar, Nasreddin Hoca fıkralarının yanı sıra, sanat ve edebiyattan örneklerle, aptallığın, zekânın can alıcı bir koşulu olduğunu, ‘ahmakça hataların gelişmeyi tetiklediği’ni savunuyor… Edebî ve anekdota dayalı bir aptallık kültürüyle ilgilenirken, kurbanla celladın, ‘aldatanla aldatılanın aynı kişi olduğu’, iyilerin kötü olma olanağına sahip olmadıkları için iyiliği seçtikleri insanlık hallerinden söz ediyor bize. Bu eğlenceli kitapta Robert Musil, John Milton, Slavoj Zizek, Pascal gibi isimler; Prometheus, Kikloplar ve Sisyphos gibi mitolojik karakterler bir araya geliyor. Saat farkı yüzünden amacına ulaşamayan terör eylemleri, bilgisayar kullanımının kâğıt tüketimini artırması, güneşin zararlı etkilerinden korunmak için kullandığımız kremlerin kanserojen maddeler içermesi, aptallığın yaygınlığını ve evrenselliğini kanıtlayan örneklerden yalnızca birkaçı. Örnekler sonsuz. Zira aptallık insanlığın olduğu her yerde…” / “…Van Boxsel çareyi aptallığın kendi diyalektiği içinde arıyor ve şu reçeteyi öneriyor: -Aptalca bir harekete karşı en iyi çare, onu derhal tekrarlamaktır. Tekrar, aptallığın zehrini akıtır ve onu şakaya dönüştürür. Böylece aptallık bilinçli hale gelmiştir; herkes bizi komik bulur. Kültürümüzde akıllılık böyle biçimlenir-".

 

Haberin Devamı

Ben bir web sitesinden satın aldım bu kitabı. Böyle sitelerde,  “bu ürüne bakanlar, bunlara da baktılar” ve/ya “bu ürünü inceleyenlerin diğer satın aldıkları… diye bölümler de oluyor biliyorsunuz. “Aptallık Ansiklopedisi”ne bakanlar, bakın başka hangi kitaplarla da ilgilenmişler ? Jean Baudrillard’ın “İmkânsız Takası”ına, Emil Michel Ciora’dan “Çürümenin Kitabı”na, yine Baudrillard’den “Kötülüğün Şeffaflığı” eserine, Agnes Heller’in “Bir Ahlâk Kuramı” ve Michel Fouccault’un “Doğruyu Söylemek” isimli çalışmasına bakmışlar. Bu (rastlantı ile) aranan diğer kitapları, (doğrusal ilişki içeren) bir cümle içinde toplayıverdim: “Çürümenin kitabı, ancak kötülüğün şeffaflığına dayanan bir ahlâk kuramı ile kaleme alınabilir. İmkânsızın takasına tâlip olanlardan ise, hiç değilse bazıları, doğruyu söylemek zorundadır…”  Bu sorumlulukla, “…Coğrafya tarihin bir parçasıdır ! Denizin çekilmesinin de tarihi bir süreç olduğunu idrak edemiyoruz. Yok eğer, mutlaka bir yerlere su taşınacaksa,  önce MİLETOS'un tuvaletlerine şehir suyu götürelim de, EFES'te deniz suyu eksik kalsın ! TEOS'taki Menengiç ağacını kesmeyelim, susuz bırakmayalım da, yat limanı kusur kalsın !” diye, tarihe not düşmek gereksinimi belirdi.

 

Haberin Devamı

Geçen yüzyılda Lucien Fevbre "coğrafya imkândır" demişti malûm. Ama ondan çok önceleri, “coğrafya kaderdir” dediği söylenir İbn Haldun’un…  Tarihî eserlerin korunması, bakımı ve gün yüzüne çıkarılması konusunda, “…5 bin yıllık höyüğe törenle beton dökülen, Roma dönemine ait mezarların yıkılabildiği, Sumela’ya kaçak kat çıkılan, tarihi Süryani köyünün yok edilebildiği,  Antik kentler üstüne otel ve AVM yapılan, Çifte Minareli Medrese’ye ait kalıntıların üzerinin kapatılabildiği,  550 yıllık hamamı kaderine terk eden, Tarihî Rum köyünün üzerine rüzgâr gülü yerleştirebilen, Küçüksu’yu otopark’a çeviren ve “tarih bilincinin, eski haline getireceğiz diye ‘Apollon Tapınağı’nın TOKİ’ye teslim edilmesine doğru evrildiği, bedbaht bir ülkede yaşadığımız” hatırlandığında; içinde bulunduğumuz durumun “coğrafya ile olan ilişkisi”, “ansiklopedik olarak”, “imkân ve kaderden ziyade, “tekrarların bilince dönüşmesi” ile açıklanabilir sanıyorum. Durum bu kadar komik yani !

Yazarın Tüm Yazıları