Paylaş
SON günlerde, necip milletimizde, dlimizin incelikleri, incelmiş birikimleri, özetle demlenmiş fikir dünyasına bir yöneliş var... “Sokaktaki adam” dediğimiz ortalama insan, yani sıradan, ölümlü, durup dururken “deyimlerimiz”e merak sardı. “Deyimlerimiz” dediysem, ortaya dökülen hepsi hepsi birkaç tane belki ama başlangıç için iyi sayılır; en azından umut verici... Tabii deyimlerin de bir reytingi olduğu muhakkak. Örneğin, “keser döner sap döner / gün gelir hesap döner...” diye efelenmenin dayanılmaz hafifliğini görmezden gelemiyorsunuz. “Taraf olma bilinci”yle baktığınızda bile, kime, neye, niye, ne zaman, ne kastederek, “düne mi bugüne mi, yoksa yarına mı ait olarak” kullanıldığı pek belli olmadığı için, “ortaya karışık” bir söylenme hali işte...
“Sap” deyince, aklınıza gelen ilk deyim, yukarıdaki olmayabilir. Benim aklıma o gelmiyor meselâ. Benim hayal dünyamda, “bir baltaya sap olamamak” deyimi, ışıklarını daha önce yakıyor. Ve iki deyimi birleştirerek şöyle bir çıkarıma ulaşıyorum: “Bir baltaya sap olamamışların gündönümü beklemeleri ne kadar da samimiyetsiz...” Şair Eşref’in de öncelikleri farklı olmalı ki, onun da “keser, sap, balta” familyasından çağrışımla söylediği, “Padişahım, bir dırahta döndü kim gûya Vatan / Her zaman bir baltadan bir Şâh-ı hâli kalmıyor / Gam değil amma bu mülkün böyle elden çıkması / Gitgide zulmetmeye elde ahâli kalmıyor...” dizeleri mevcut; güncelliği ve anlamını yitirmeden günümüze ulaşan. Sahi; bir de “Atı Alan Üsküdar’ı geçti” vardı galiba... Hattâ biraz ağzınızı bozmayı göze alabilirseniz, konuyu, “Bayramdan sonra gelen kınayı...” diye noktalamak da mümkün.
“Vardar Ovası” bir memleket meselesidir.
SAYIN Arınç’ın, “oruçtan çıkmanın zihinsel yorgunluğu”yla, dilinin sürçtüğü anlaşılıyor. Yoksa, devlet bütçesine, “rakı”nın (ve bütün alkollü içkilerin) vazgeçilemez dev katkısının bilincinde olan bir hükûmet mensubunun, bilerek isteyerek böyle bir sansüre niyetlenmesi söz konusu bile olamaz. Dolayısıyla, “zâhir”e (görünene aldanıp), “bâtın”ı (derindeki, görünmeyen gerçek anlamı) ıskalamayalım. Sakın ola ki, dinlediğinizden ve içtiğinizden vazgeçmeye kalkmayın! Bu kadar yıllık devlet birikimi ile olsa olsa alkollü içkilerin reklamı yasak ya, “Reklam kokmayan bir türkü söyleseniz” gibi bir telkinde bulunmak istemiştir kendileri. Yazı yayınlanana kadar “böyle bir açıklama yapıldıysa”, kısmî bayatlama için özür dilemiş olayım. Yapılmadıysa, ben kendilerinden, “Sözlerim yanlış anlaşıldı, aslında öyle söylemek istememiştim. Aksi yönde attığım tweet bile var...” yollu bir beyan bekliyorum zaten...
Giriş bedava, çünkü çıkış paralı…
BAYRAMDA, çevre yolundaki büyük ışıklı levhalarda, bayramımızı kutlayan cümlelerin sonu “otoyol geçişlerinin parasız olduğunu kutsayan” diğer cümlelerle birlikte yayınlandı. Vatandaşlarımız arasında, bu büyük ikramdan “pek mütehassıs” olanlar varsa, “dünyanın en pahalı benzinini kullanarak, paralı yollardan gidiş-geliş hesabıyla 2 kere bedava geçme”yi bir lütûf sanmasınlar diye hatırlatmak istedim.
İzmir sokaklarında “Yurdum” plâkaları
BAYRAMLARI sevme sebeplerim arasında, “çok matrak” bir ayrıntının daha olduğunu bu sefer fark ettim. Efendim, İzmir boşalıyor. Sokaklarda araç kullananların çoğu izmire dışarıdan “bayram ziyareti”ne gelmiş olanlar. Üstlerinde, yabancı bir kentte araba kullanmanın kısmî ve belli-belirsiz tedirginliği... Dikkatle, sağa sola bakarak, makûl bir hızda seyrediyorlar. Hemşehrilerimin, hoyrat ve sığ rekabete dayanan afra tafrasından uzak, sakin, dingin ve yavaş yavaş motosiklet kullanma fırsatı bulunca siz olsanız sevinmez misiniz?
Paylaş