Paylaş
Pazartesi yazımda ise, İKSEV’di “gönül gözümün-benim gözlüğüm”ün konuğu ve “1. Uluslararası Keman ve Yay Yapımı Atölyesi” üstüne söyleşmiştik... Ne mutlu bana ki, (İzmir’de güzel işler de oluyor parantezinde...) önceki iki yazımı izleyen üçüncü yazının gündeminde de, İzmir’e emek veren bir başka vakıf var. Bugün köşemizi TAKSAV’a ve “4. Uluslararası İzmir Tiyatro Festivali”ne ayırdık. Vakfın “bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında ücretsiz olarak izlenebilmesini sağladığı festival”i İzmirli ıskalamaz umarım...
“Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat için Vakıf” fikri ilk kez 1993’te ortaya atıldı ve TAKSAV, “başka bir dünya” kurulabileceği inancını taşıyan bilim insanları, aydın, sanatçı, işçi, memur, işsiz, öğrenciler ve yaşamın her kesitinde, her rengine dokunan insanların “ideal birliği” ile kuruldu.
Amaç, “...bilimsel, özgürlükçü ve demokratik” sözcüklerini temel alıyor, “...yaratıcı ve araştırıcı düşünceye destek olmak” üstünde yükseliyor ve “...insanın-İnsanlığın gittikçe yalnızlaştırıldığı dünyada örnek bir yaşam biçimine katkıda bulunmak” eylemiyle taçlanıyordu. Son satırlardaki geçmiş zaman vurgusuna bakmayın; toplumsal barışın, sevgi ve dayanışmanın ısrarla kesintiye uğratılmaya çalışıldığı günümüzde de TAKSAV (an itibariyle) alternatif bir gelecek için çaba gösteren herkesle zihinsel ve fiziksel enerjilerini aynı çatı altında buluşturmaya devam ve davet ediyor. (Ayrıntılar için vakfın web sitesini ziyaret etmenizi öneririm / izmir@taksav.org)
Nitekim sizler bu satırları okurken, festival (bugün 16:00’da) Kıbrıs Şehitleri’nden Gündoğdu’ya uzanan bir “açılış yürüyüşü”yle başlamış olacak. Bu yıl “Tiyatro Şehrin Heryerinde” ve seçilen tema “Özgürlük!” Avusturya, Romanya, Gürcistan, İran ve Kıbrıs oyunlarıyla festivalin yabancı konukları. Basın bülteninde, “...İzmir; Alsancak’tan Basmane’ye, Kemeraltı-Eşrefpaşa-Buca-Çimentepe-Gaziemir-Gültepe-Güzelbahçe-Güzelyalı’dan, Karabağlar-Karşıyaka-Narlıdere salon ve meydanlarına; yerli-yabancı/3 sokak, 1 çocuk, 1 meddah, 1 kukla oyunu olmak üzere 35 oyunla tiyatroya doyacak” deniyor. Programı incelediğinizde bu cümlenin asla bir abartı içermediğini, aksine (çakışmalar sebebiyle kaçıracağınız oyunların içinize oturmaması için) söylenmek istenenin geçiştirildiğini (bile) hissedeceksiniz. Ama ben, özellikle birinin altını çizmek istiyorum. Çünkü festivalde sadece bir kukla oyunu var! (8 Aralık Salı saat: 14:00/Buca Havuz Konferans Salonu)
Kukla ve oyuncunun iç içe geçtiği bir tiyatro-performans anlayışıyla yola çıkan “Tiyatro Büyü” büyük kitlelerle buluşup tiyatronun büyüsünü her yere taşımayı amaçlıyor. Gürol Tonbul’un yazıp yönettiği, Soner Akçay’ın oynadığı ve tasarımı da Suat Ünverdi’ye ait bu oyunu kaçırmamalısınız.
“Düşler”in tanıtımında, “...Oyun, seyirciyi, hayal güçlerini kullanarak kendi kişisel dünyalarını sahnelemek için yüreklendirecektir. Hem küçük seyircilerimizin, hem de yetişkin seyircilerimizin kendi içsel yolculuklarını yapmalarına yardımcı olacaktır” denilmiş. “...Yerine daha genç ve hünerli bir palyaço geldiği için sirkteki görevine son verilen bir palyaçonun tren istasyonunda başlayan ve yine tren istasyonunda son bulacak düşlerle dolu yolculuğunu” ben de kendi içsel yolculuğumla mukayese ettim. Neticeyi bir gün yazarım, dertleşiriz... Ama bazı çıkarımlar hemen paylaşılmalı.
Madem ki bu yılın teması “özgürlük”, madem ki içinden geçtiğimiz günlerde bir “düş”e dönüştü “özgürlük kokusu” ve madem ki Tiyatro Büyü “Düşler Yaşamın Ayrılmaz Bir Parçasıdır” diyor motto’sunda... Madem ki oyunun adı “Düşler”, madem ki “küçük hayaller büyük şeyler yaratır” diye çıkılmış yola... O halde, bana takıntımı tekrarlamak düşer: “Daha özgür festival günlerine/İzmir festivaller kenti olmalıdır” diyorum.
Paylaş