Paylaş
“FACEBOOK hallerimiz” yazısında dertleşmiştik: “-face/book- sözcüğü üzerinden yapılan ‘melez’ bir tercüme, kendini hicveden bir itirafı dillendirmiş: ‘Yüz verdik, b...’unu çıkarttınız.’ Benim kuşağım ilkokula ‘beslenme’ taşırdı. 3 kuruşluk ‘hıyar’ bile götüremezdik yanımızda, ‘kokar’ diye. Adetâ bir sembol olan o ‘hıyar’, yıllar sonra bakın hangi kılıkta kaşımıza çıktı? Ne oldu? Nasıl oldu da bu toplumun, ‘yediğini içtiğini, giydiğini kuşandığını, aldığını sattığını, hastasını ölüsünü, acil servis hallerini, serum şişesini, burnundaki tamponu’ vitrinlemekten yüzü kızarmaz oldu? Az kaldı sanıyorum, ‘sondasını ve ördeğini’ de paylaşacak bazıları...” Okuyucularımızdan aldığımız ve buram buram duyarlılık kokan katkılardan bazılarını “kelimesine dokunmadan” aktarıyorum:
(...BBG evi gibi oldu Maşallah. Her şeyin rezilini çıkartan bir toplum olduk. / Tam da bunu demiştim ben de... / Seviyesizlikleri legalize etme ortamına dönüştü gerçekten...)
***
“Dikkat yıkılabilir...” başlıklı yazının bir bölümünde ise, “...Şair Eşref Bulvarı ile Gazi Osman Paşa Bulvarı’nın kesiştiği köşede, ‘kentlinin estetik kaygıları önemsenmediği için’ sadece EXPO’nun her alevlenişinde gözlerden saklamak için ‘don giydirdiğimiz’ eski Atlas Oteli var; malûm. Şimdi de belediye, bir tabela koymuş üzerine: ‘Dikkat yıkılabilir...’ Ne yapmamızı istiyorlar anlayabilmiş değilim! Önünden mi geçmeyelim? Yorgunluk atmak için sırtımızı mı yaslamayalım? Gölgesinden gölgesinden yürümek için yaklaşmayalım mı? Yanında yürürken kuvvetlice hapşırmayalım mı? Köşedeki ışıkta pek sert fren mi yapmayalım yoksa? Bu ‘lâf olsun diye konulmuş küçük kırmızı tabelâ’ bir vukuat halinde belediyeyi kurtarır mı dersiniz?” demiştik.
(Metruk binanın önünde yıllardır ayakkabı boyayan dostla ayaküstü konuştuk. “Belediye tabelâyı arkasını kurtarmak için koydu abi...” dedi. “Ne yıkılması? SİT kurulundan çıktı onayı. Restore ediliyor. Tekrar otel olarak açılacak...” Bu sansürsüz yoruma bir tebessüm ekledik şimdilik.)
***
Bir diğer yazıda, “Bornova 4. Sanayi’den bir esnaf mektubu”nu paylaşmış, “Kentli olmayı beceremiyoruz! Çünkü ‘kentli bilinci’ biraz da ‘çevresiyle uyum içinde yaşama becerisi’ni anlatır. Bornova 4. Sanayi Sitesi 129/9 Sokak esnafı sitenin pisliğinden, bakımsızlığından, düzensizliğinden, sahipsizliğinden yakınıyor. Anayollar, ara sokaklar, haksız işgal altında. Hurdalar, iş makineleri, yol ortasına depolama ve istifler... Kaçak sundurmalar, yola tecavüzler... Müşterimiz dükkânlara yanaşamaz oldu. Sokaktan geçemiyorlar bile... Bir de efelenme ve tehdit... Bu gücü, bu cesareti kimden alıyorlar?” sorusunu, “Bu sesi duyacak kimse var mı?” merakıyla kamuoyuna iletmiştik.
Bornova Belediyesi zabıtaları aynı gün sabah saatlerinde 4. Sanayi’nin sokaklarını hallaç pamuğu gibi attı. Gelen telefonlarda, “Site imâna geldi” yorumları var. “Sevgili Başkan’a samimi ilgisi ve desteği için teşekkürü borç biliriz. Umarım arkasını bırakmaz!”
***
Cuma günü yazdığımız, “Türk musikîsini ayağa kaldıran adam” makalesine ise, “Çimenlik Kalesi’nde bulunan herkesin bir şarkısı vardı o gece” diyerek başlamıştık. “65 kişilik ‘dev’ kadrosuyla Bodrum Oda Orkestrası’nı şef Timur Selçuk yönetmişti. Solist, operanın deneyimli ustası Altuğ Dilmaç’tı. Uluslararası Troia Festivali kapsamında TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün katkıları, Çanakkale Belediyesi’nin desteği ve Dardanel’in sponsorluğunda dinleyicisiyle buluşan, ‘Üstâd Münir Nurettin ve Timur Selçuk Besteleri’ konserini izlemek için aynı gece buradan Çanakkale’ye gidip-dönmüştük; ‘Ya bu kadroyu İzmir’e davet edecek bir babayiğit çıkmazsa?’ endişesinden tabii... “Cumhuriyet’in aydınlığında sanat yapan bu kadronun, bu sentezi içine sindirmesi”ni ayakta alkışlamış ve köşemize taşımıştık. “İyi ki varsınız!” diye bitirmiş, “Bu konserin ‘bis’i İzmir’de olmalı” diye eklemiştik. Bakın sanatseverler neler diyor? Epeyce ağır ve hayli ümitsiz yorumları buraya yazamıyor ve şimdilik kendime saklıyorum.
(..İki usta sanatçı. İki usta yorumcu. Bu konserin İzmir’de olmaması, olamaması ne üzücü... / ...Ankara’ya da bekliyoruz... / Aklımız bir daha Çanakkale’de kaldı. Allah tekrarını nasip etsin diyorum. Ama İzmir’in yaprakları dökülmüş cascavlak kavaklarına, festival işlerinde güvenimiz iyice azaldı... / Harikasınız, İzmir’de de sizi dinlemek isteriz... / İzmir’den -o babayiğit- çıkmaz Nihat Bey... ‘Asfalt ve kanalizasyonun paralarını öyle fasarya işlere harcayamam’ diyenlerden haberiniz yok galiba!)
Paylaş