Paylaş
ANKARALILAR için unutulmaz bir gündü... Atatürk’ün naşının Etnografya Müzesi’nden Anıtkabir’e nakledilişi... Annem, uzaklardan, dedemin dürbünüyle, nasıl hıçkırıklar içinde izlediğini anlatır hâlâ... 60 yıl öncesinin bu “hüznü tazeleyen” tablosu, Gazi’nin vefatının 75. yılında, çok güçlü bir “sembol” kullanılarak yeniden canlandırıldı. Nedir bu sembol? “Çiçek...”
Dün bazı gazete manşetleri ve bazı sokaklarda yazdığı gibi “vefâlı ve kul hakkı gözeten yürekleri” burkan ve “özlüyoruz” samimiyetiyle dile gelen “bu milletin en acı, en talihsiz, en vakitsiz kaybı...” Ankara Çiçekçiler Derneği’nin ev sahipliğinde, estetiğin sarmaladığı bir hüzünle hatırlandı... Çiçekçiler Federasyonu’nun merkezi İzmir’de Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Emin Tok aramasaydı benim de pek çok kişi gibi yapılanlardan haberim bile olmayacaktı. Neler mi yapıldı? Anıtkabir’de, 60 yıl önceki törende naaşının durduğu yere, çiçeklerden 48 metrekarelik bir Türk Bayrağı yapıldı. Bayrağın üstüne Atatürk’ün bir silüeti de eklendi. Mozolenin olduğu salon için, bu güne özel bir çiçek tasarımı gerçekleştirilirken, büyük alanda ise, 60 yıl önce, devlet başkanlarının göndermiş olduğu çiçekler, orijinal tasarımlarıyla tekrar hazırlandı... Gönül isterdi ki, medyada sıradan bir havai fişek gösterisi kadar yankılanabilsin. “Özlüyor olmak, emek ister çünkü...”
Bu çalışmalar için 100 kişilik bir ekip çalıştı.
Bu organizasyon için yaklaşık 40 bin kırmızı-beyaz karanfil kullanıldı.
Ziyaretçilere dağıtılan çiçeklerin sayısı 8 binden fazla...
Çiçekler, Türkiye’nin dört bir yanındaki tarım şirketleri tarafından, “Bunlar Atamız için...” diyerek yollandı.
Proje, Çiçekçiler Federasyonu tarafından hiçbir ücret alınmadan gönüllü olarak gerçekleştirildi.
Çocuk... (Gazi’nin ağladığı şarkı)
ATATÜRK’ün etrafındaki hizmetkârlara, sevdiklerine, Rumeli şivesiyle “Çocuk” diye hitap ettiğini biliyoruz. Aşağıdaki şiir (tesadüf bu ya) 2002 yılında yazılmış. Pek çok yerde yayınlandı; ben de birkaç kez köşemde kullandım. Her okuduğumda, “Kasımpatı sadeliğinde bir utanç” kaplar içimi. Denk gelirse, Müzeyyen Hanım’dan dinleyin meşhur hicazkâr şarkıyı...
Kavlimiz böyle değildi çocuk / Benim adıma destanlar söylediniz / Kâh sarışın bir kurda benzediğim dillendi / Kâh hudutsuz mai umman olduğum... / Mayadağ’dan Vardar Ovası’na / Kocatepe’den Afyon Ovası’na taşıdınız beni / Gayrı yoruldum... / Kavlimiz böyle değildi çocuk / Kasımlarda, o kasımlarda... / Yeterdi kasımpatı sadeliğinde hüzünler / Üzmezdi beni göz yaşlarınız / Başlarınız dik kalabilseydi kasımlarda... / Kavlimiz böyle değildi çocuk / Yükselecektin, yerin bu yer değildi / Hani sen istikbalin evladı olacaktın? / Dumanlı bir dağbaşı / Akan bir gümüş dere bırakmıştım / Kim derdi ki bıraktığım yerde kalacaktın? / Kavlimiz böyle değildi çocuk! / “Beni hatırlayınız...” derken / Şiirle değil, şuurla demiştim / Nafile anılmak değil, anlaşılmak istemiştim... / Sandınız ki / En çok Rumeli Türkülerini severim... / Çok sonra geldi aklınıza / Canımın enginar çektiği / Sen yine radyoyu aç bu gece / Sevdiğim şarkılar çalar muhakkak / Sustum ve senelerce / Belli etmeden kimselere / Bir şarkı için ağladım sadece / Bu günleri de gösterdiniz ya bana / Mani oluyor halimi takrire hicabım...
Paylaş