Paylaş
İletişimci Sedef Kabaş’ın kendi sosyal medya sitelerindeki eğitim durumu şöyle özetleniyor: “Londra doğumlu Kabaş, 1992 yılında Boğaziçi Ü. Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden en yüksek derece ile mezun oldu. Kazandığı Fulbright bursu ile okuduğu Boston Üniversitesi’nde Televizyon Haberciliği üzerine yüksek lisansını tamamladı.
Marmara Ü. Genel Gazetecilik Bölümü’nden ‘Dünya ve Türk Basınında, Röportaj ve Söyleşi Geleneği’ üzerine yazdığı tezi ile 2006 yılında doktora derecesi aldı. İstanbul Akademi, Pera İstanbul, Bahçeşehir Ü., Kültür Ü., ve Kadir Has Ü.’ de ‘Medya İlişkileri’, ‘Diksiyon, Etkili Ses ve Beden Dili’, ‘Sunum Becerileri’, ‘Röportaj Teknikleri’ ve ‘Etkili Haber Yazımı’ üzerine (2001-2011) dersler verdi.”
İletişim ve Medya Danışmanı/Eğitimci/Gazeteci sıfatlarını taşıyan Dr. Sedef Kabaş’ın uzmanlık alanları da şunlar:
Etkili Liderlik, Etkili İletişim,
Topluluk Önünde Etkili Konuşma,
Yaratıcı Sunumlar Hazırlama,
Medya İlişkileri,
Etkileme ve İkna,
Kişisel Marka ve İmaj Yönetimi,
Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi
Kısacası, iyi okullarda eğitim görmüş, hatta bu konuda hocalık da yapan Sedef Kabaş’a iletişim ve gazetecilik konusunda yapılacak katkı ya da verilecek bir ders olamaz!
Şimdi, iletişim uzmanı Sedef Kabaş’ın tartışılan sözlerini okuyalım:
“Şuna inanıyorum ki Recep Tayyip Erdoğan dönüp şöyle siyasi hayatına baksa... Kendisine bu toplum, bu halk, bu ülke çok şans verdi. Çok iyi makamlara getirdi, çok destek verdi, çok oy verdi, çok paye verdi. Çok meşhur bir söz vardır, ‘Taçlanan baş akıllanır’ diye. Ama görüyoruz ki gerçek değil. Ya da tam tersi bir söz vardır. Hadi onu söylemeyeyim, büyükbaş hayvan diyeyim. Büyükbaş hayvan bir saraya girdiği zaman o kral olmaz, o saray ahır olur.”
BEDEN DİLİ UZMANI VE TERS KELEPÇE MİZANSENİ
Aslında yazıyı uzatmamak gerek; kariyer bilgileri ile ağzından çıkan sözleri art arda koyup, “Hiç yakışmıyor” deyip kenara çekilmek gerek.
İletişim uzmanlığından eğitim, imaj ve diksiyon değil, toplumun her kesimine saygı ve elbette sorumluluk şeklinde bir sonuç çıkarmak da gerekiyor.
Bırakın hakaret suçunu işleyip işlemediğini, böyle kariyere sahip birinin, bu sözlerin anlamının nasıl algılanacağını, hukuken ne anlama geldiğini, sadece bir kişiyi değil Cumhurbaşkanı’nı destekleyen milyonlarca insanın üzerinde yarattığı etkiyi de düşünmesi gerekmez mi?
Mahkeme ifadesinde, “Sayın Cumhurbaşkanı’nı hedef alarak kullanmadım...” dese de Çerkesler’e atfettiği sözü ile kimi hedef aldığını konuşmasında söylüyor. Olayın bir yönü bu.
SAÇMA BENZETMELERLE SAVUNANLAR
Eğer Sedef Kabaş bu sözler nedeniyle tutuklanmasaydı bu satırları yazmazdım. Çünkü kimseye ders vererek geçirecek vaktim yok.
Ne zaman terör örgütü PKK-HDP ilişkisini, bunlarla iş tutan siyasi partileri, FETÖ’cülerin iç yüzünü anlatan yazı yazsam sosyal medyada, FETÖ’cüler, PKK’lılar, DHKP-C’liler, CHP’liler, İP’liler, HDP’liler tarafından organize biçimde hakaret yağmuruna tutulan birisi olarak onlarla muhatap olacağıma; hakkımı hukuk yoluyla aramaya çalışıyorum.
Şu ana kadar Sedef Kabaş’ın sözlerini “Çerkes atasözü” diye savunanlar oldu ama hakaret olmadığını söyleyen çıkmadı, “Üzerinde durmayın” benzeri akıl vererek, burada yazamayacağım saçmalıkta benzetmeler yapanlara da rastlandı.
TUTUKSUZ YARGILANMA
Bunların içinde, hakareti “ifade özgürlüğü” olarak tanımlayanlar var. Sadece Cumhurbaşkanı’na değil, diğer siyasi parti liderlerine de, her bir yurttaşa da hakaret ifade özgürlüğüne girmez. Ama bu durum, tutuklanmayı gerektirir mi?
Bence hayır. Soruşturma açılır, dava görülür ama bu aşamada gece 02.00’de gözaltına alınması, ardından da tutuklanması, hukuken suçun niteliği, istenen cezanın sınırları ve kaçma şüphesiyle gerekçelendirilmeye çalışılsa da bana göre adil olan tutuksuz yargılamadır. Bunu, tutuklu yargılandığım davalarda talep etmiş biri olarak söylüyorum. Aksi halde hüküm olmadan tutukluluk cezaya dönüşüyor.
Çok daha ağır suç işleyenler, elinde silahla, bıçakla insanları yaralayan, kadınlara, çocuklara karşı suç işleyenler bile tutuksuz yargılanırken, Kabaş’ın hakaret suçundan tutuklanması ve yapılacak itiraz üzerine mahkemenin kararını değiştirmesi adalete uygun olacaktır.
Takılmamasına rağmen -ki zaten öyle olması gerekirdi-, böylesine bir kariyere rağmen iki elini arkaya götürüp ters kelepçe uygulaması yapılmış gibi görüntü verebilen “beden dili uzmanı” ve buna dayalı saçma sapan savunma geliştirenler “utanmıyorsa” tutuklayarak cezalandırmanın hiçbir anlamı yoktur.
Paylaş