Ben, bunu FETÖ’nün merkezi Amerika’da yaşanan gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Ne demek istediğimi yazının sonunda daha iyi anlayacaksınız...
ÖRGÜTTE ÇÖZÜLME
Özellikle 15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkan deliller, örgüt üyelerinin itirafları, ihanetin boyutu Fetullahçı Terör Örgütü içinde tartışmalara ve çözülmelere sebep oldu. Tabanın, tavana inancı zayıfladı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve tüm istihbarat birimlerinde yürütülen etkili temizlik faaliyetleriyle örgütün devlet içindeki operasyonel gücü iyice azaldı. Buna karşın FETÖ ile mücadelede bazı zorluklarla karşı karşıyayız. Birincisi içeride yargı, ikincisi ise FETÖ’yü koruyan ve kollayan Amerika ve Avrupa.
FETÖ temizliğini, istihbarat çalışmaları, Emniyet araştırmaları, soruşturma ve yargılama aşamalarında ayrı ayrı değerlendirmeliyiz. İlk iki aşama çok etkili yürüyor. Üçüncü aşamada, yani soruşturma ayağında, bazı savcılıkların etkin soruşturma ve araştırma yapmaması ve sonunda verilen yersiz “takipsizlik” kararları önemli bir zafiyet alanı.
Yargıdaki asıl mesele ise mevcut somut delillere rağmen verilen beraat kararları. Bu kararlar oldukça can sıkıcı. Yargıtay’ın kararlarına rağmen özellikle TSK içindeki FETÖ mensupları hakkında verilen “ankesör soruşturmalarındaki” bazı beraatler örgüt ile mücadeleye önemli darbeler vuruyor. Bu konuya ileriki yazılarımda somut örneklerle döneceğim.
BIDEN: ‘BEDEL ÖDEYECEK’
Bugün asıl üzerinde durmak istediğim konu, FETÖ ile mücadelede önümüzdeki en büyük engel olan Amerika Birleşik Devletleri’nin tutumu olacak.
En son Amerika Birleşik Devletleri isimli, haydut ve terörist destekçisi bir ülkenin başkanı Joe Biden tarafından “soykırım” yalanı ile suçlandı.
ABD dışında aralarında Rusya, Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, Fransa, Yunanistan, İtalya, Hollanda, İsveç, İsviçre, Suriye, Yunanistan, Ermenistan ve Vatikan’ın da bulunduğu toplam 31 ülke daha önce sözde “soykırımı” tanıyarak aynı yalana ortak oldular.
31 ÜLKE AYNI YALAN
Hiçbir tarihi gerçeğe uymayan bu yalanı 31 ülkenin siyasetçileri hep bir ağızdan söyleyince gerçek oluyor mu? Karşılıklı ilişkilerde olumlu-olumsuz bir etkisi oluyor mu? Elbette hayır...
Aralarında Türkiye’nin düşmanları da bulunan ülkeler bu yalanı söylerken bazı suçlamalarda bulundular. Ama hepsi belli sınırlar içinde kaldı.
Türkiye Cumhuriyeti bu konudaki iddiaların ortaya atıldığı 100 yıldan fazla bir süredir ilk kez bu denli alçakça ve iğrenç bir iftira ve hakaret ile karşı karşıya kaldı. Bunu yapan da yabancı ya da düşman bir ülke ya da grup veya örgüt değil, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası üzerine namus ve şeref sözü vererek TBMM’ye girmiş milletvekilleri olan Halkların Demokratik Partisi (HDP).
Biden
Yalnız Amerika mı? Rusya, gerçekten soykırım suçu işlemiş olan Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Belçika’nın dahil olduğu Avrupa Parlamentosu da 2015’te 100’üncü yıl nedeniyle kabul ettiği bir tasarıyla soykırım yalanına ortak oldu.
Ettiler de sonuç ne?
Kocaman bir “HİÇ”.
Aynı yalanı hep bir ağızdan söyleyince gerçeğe dönüşmüyor.
Hiçbir tarihi bilgiye, belgeye, gerçeğe uymayan bu yalanı tekrar tekrar söylemek, sözde “Batı medeniyetini” temize çıkarmadığı gibi, soykırımcı emperyalist vahşi yüzünü kapatmaya yetmiyor.
BIDEN’IN HEDEFİ ERDOĞAN
Daha önceki ABD başkanlarından bazıları da seçim süreçlerinde içerideki Ermeni lobilerine sözde soykırım iddialarını tanıyacağı sözü vermişti.
Hemen hepsi,
“2014 yılı ekim ayında gününü hatırlamadığım bir akşam, benim de yaşadığım Köprülü Köyü’nde arkadaşlarla gençlerin oturup sohbet ettiği meydanda sohbet etmek için toplanmıştık. Babasının adı İ.Ö. olan Rubar kod adlı Furkan isimli arkadaşım bizden ayrı müzik dinliyordu. Ben de üzülerek halini hatırını sormaya gittim. O da bana ailesiyle yaşadığı problemlerden dolayı buralardan kaçmak istediğini ve örgüte katılmak istediğini söyledi. Bana da “Benimle gelir misin?” diye sordu. Ben de öncesinde PKK/KCK terör örgütüne sempati duyuyordum. Arkadaşım Furkan Ö.’den etkilendim ve örgüte katılma teklifini kabul ettim. Ertesi sabah erkenden Furkan ile birlikte kalktık ve köyün içerisinden geçen minibüse binerek Hakkari’ye gittik. Hakkari’de bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) binasına gittik. HDP binasının içerisinde, kapısında “Gençlik Odası” yazan odaya girdik. Odada adını bilmediğim orta boylu, zayıf gözlüklü erkek bir şahıs bizim telefonlarımızı topladı ve telefonlarımızın içerisinde bulunan SIM kartları kırdı. Bize beklememizi söyledi. 10 dakika bekledikten sonra Hakkari-Yüksekova arası sefer yapan Ford marka beyaz minibüsle Gençlik Odası’nda bizi bekleyen şahıs, Furkan Ö. ve ben Hakkari ili Yüksekova ilçesine gittik. Yüksekova’da adını bilmediğimi bir lokantada karnımızı doyurdular. Daha sonra başka bir Ford marka beyaz renkli transit diye tabir edilen araçla, adını bilmediğim bir başka şahıs, Furkan Ö. ve beni Yüksekova’da adını bilmediğim bir dağa doğru götürmeye başladı. Bize yol üstünde jandarma karakolu olduğunu ve çevirmeye yakalanırsak elma toplamaya gittiğimizi söylememizi tembih etti. Yüksekova’dan bir, bir buçuk saat gittikten sonra şoför bizi adını bilmediğim ikinci bir şahsa teslim etti. O gece dağda bir taşın altında sabahladık.”
Teslim olan terör örgütü PKK üyelerinin ifadelerinde benzer cümleleri görebilirsiniz.
EVLAT NÖBETİ
Çocuklarının başta Diyarbakır olmak üzere HDP’nin Doğu ve Güneydoğu’daki il binalarından terörist PKK’ya katıldığını bilen annelerinin evlatlarına kavuşmak için başlattıkları nöbetin 600. günü doluyor. Elbette yalnız Doğu ve Güneydoğu Anadolu değil, başta İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirlerdeki HDP’nin parti teşkilatları terör örgütünün personel ofisi gibi çalıştı.
Bunun en güçlü tanıkları, PKK’nın dağa kaçırdığı çocukların aileleri. Terör örgütünün dağ yapılanmasına nasıl ve kimler aracılığıyla gittiğini çok iyi bilen ve yıllarca izini süren, bölgede yaşayan aileler tam 600 gündür “evlat nöbeti” tutarak HDP’den çocuklarını istiyor.
3 Eylül 2019 günü başlayan Diyarbakır Anneleri’nin HDP Diyarbakır İl Binası önündeki oturma eylemi yarın tam 600 günü dolduracak.
HACİRE ANA UMUT OLDU
Furkan Yazıcıoğlu, babası Muhsin Yazıcıoğlu’nu 25 Mart 2009 günü saat 14.35’te Kahramanmaraş Çağlayancerit’ten Yozgat Yerköy’e götürmek üzere yola çıkan helikopterin aynı güzergâhta bulunan savaş uçakları tarafından düşürüldüğü iddiasını, radar kayıtlarına dayanarak anlattı.
Olay günü helikopterin uçuş güzergâhında iki savaş uçağı, 21 bin feet yükseklikte “tek kol” adı verilen üst üste uçuş yapmıştı. İçinde FETÖ’cü albay Ali Armağan’ın bulunduğu F4 savaş uçağı bu yükseklikte radar kayıtlarında görünmüş, helikopterin düşüş zamanı aralığı olan saat 15.03’te hızla alçalarak radardan çıktıktan sonra, saat 15.07 gibi tekrar yükselerek radar görüntüsüne girdiği saptanmıştı.
“Saptanmıştı” dediğime bakmayın, aslında bu çok önemli bilgiler saklanmıştı. Bu konuya ayrıntılı anlatacağım, zaten konumuz da bu...
SABAH DA TAKİP EDİLDİ
Furkan Yazıcıoğlu’nun dikkat çektiği ve ilk kez duyduğumuz konu ise FETÖ’cü albayın içinde bulunduğu bir başka savaş uçağının, Muhsin Yazıcıoğlu’nu saat 10.36 ile 12.10 arasında Sivas’tan Yozgat’a getiren helikopterin uçuş güzergâhında da uçtuğunu söylemesiydi.
Olayın suikast olup olmadığı hakkında en net bilgiyi verecek ve bugüne kadar üzerinde hiç durulmayan bu durumun, öğleden önceki ve sonraki radar kayıtlarında görüldüğünü anlattı. Tıpkı soruşturma ve dava dosyasının FETÖ’cü istihbaratçı, savcı, hâkim ve gazeteciler tarafından karartılması, yönlendirilmesi gibi, suikast olup olmadığını ortaya çıkaracak bu konuda da o dönemki resmi makamların yalan söylediği ortada.
Konunun suikast boyutu, FETÖ’cülerin kontrolündeki Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin 2011’de gönderdiği, olay gününe ait radar görüntülerinin olmadığı, tam da olay anına ait saat 15.03 ile 15.07 arası radar kayıtlarının arıza nedeniyle yapılmadığına yönelik yanıltıcı belgelerle kapatıldı.
Hele hele FETÖ’nün yayın organı Taraf isimli operasyon gazetesinin yayın yönetmenliğini yapan Ahmet Altan’ın tahliyesiyle belli ki “kumpas” kelimesini gelecek günlerde bol bol tartışacağız.
Ben de bugün “Montrö Bildirisi” ile gündeme gelen “Amirallere kumpas” ifadesinin üzerinde durmak istiyorum.
Metni ilk gördüğümde yanlış bulmuş, 104 imzacı isme baktığımda gerçekten çok şaşırmıştım.
Daha ilk anda metni kimin hazırladığı ortaya çıkmıştı. Soruşturma da aynı ismi teyit etti: Ergun Mengi...
Biraz daha araştırınca, metnin gece yarısı yayınlanması dahil, süreci planlayanlar ile onlara dekor olanlar belliydi.
Benim “Emekli-Muhtıra” diye adlandırdığım, adı ister “bildiri” olsun ister 27 Nisan’daki gibi “duyuru”, hedefin siyasi otoriteye parmak sallamak olduğu açıktı.
Bunu da söyledik, yazdık.
Eğer:
- Arama kurtarma çalışmalarındaki kasıtlı ihmallere,
- Kaza sonrası saatlerce 112 ve 155 ile cep telefonuyla konuşan İsmail Güneş’in cep telefonuna ait baz istasyonu bilgilerinden yola çıkılarak olay yerinin yaklaşık olarak belirlenmesine rağmen arama kurtarma çalışmalarının tam tersi yönde kilometrelerce uzaklarda yapılmış olmasına,
- FETÖ’cü istihbaratçıların, “Yazıcıoğlu bulundu, getiriliyor” şeklindeki not ile arama kurtarma çalışmalarını kesintiye uğratmasına,
- Gazeteci
Terör örgütü PKK ile kırsal alan ile şehir yapılanmasına karşı yürütülen silahlı mücadele yanında siyasi ve toplumsal mücadele de sonuçlarını gösteriyor.
2014 yılında PKK’ya katılan sayısı 5 bin 558 iken, 2015 yılında 3 bin 884 oldu. PKK’nın saldırıları ile Açılım Süreci’nin bitmesinin ardından terör örgütüyle etkili mücadele, örgüte katılım rakamlarını iki haneliye çevirdi. 2017 yılında PKK’ya katılım 161, 2018’de 136, 2019’da 130, 2020 ise 53’te kaldı. Bu yılın ilk üç ayında ise PKK’ya katılım 12 olarak gerçekleşti.
15 BİN AİLE İLE GÖRÜŞME
PKK ile mücadelede; operasyonlarla yönetim kadrosunun etkisiz hale getirilmesi yanında, örgüt tabanına karşı da ikna yöntemi kullanılıyor.
Güvenlik birimlerinin toplam 15 bin 500 dolayında aile ile görüşerek yaptığı ikna çalışmaları sonucunda 2016’da 49, 2017’de 135, 2018’de 165, 2019’da 273, 2020’de ekim ayı itibarıyla 210 olmak üzere 2016’dan bugüne kadar toplam 832 teröristin örgütten koparak devlete teslim olması sağlandı. 2021 yılının ilk üç ayında da 45 kişi ikna yoluyla Türkiye’ye döndü.
TESLİM OLAN 939 KİŞİNİN İFADESİ İNCELENDİ
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi, 2016-2020 yıllarında ikna yöntemiyle getirilenler yanında, teslim olan 939 PKK/KCK terör örgütü mensubunun ifadelerinden yola çıkarak bir analiz raporu hazırladı.